https://juragankomik.com
Perşembe , 18 Nisan 2024

Hasan Sabbah ve Efsanevi Alamut Kalesi

Bernard Lewis’in yazdığı, nokta kitap’tan çıkan, çevirisi oldukça düzgün alamut kalesi isimli kitapta hasan sabbah detaylı olarak anlatılmıştır. öncelikle şunu belirtmekte fayda var: tarih garip bir bilimdir. fizik, kimya gibi değildir. biz bugün şunun şurasında 50 yıl önce asılmış adnan menderes’in dp iktidarında neler yaptığını ne kadar biliyoruz? bu adam iyi miydi, kötü müydü? muhtelif görüşler var. siyaset bilimciler bile çok aykırı şeyler söyleyebiliyor. dahası, 60 darbesi neden yapıldı? arkasında kimler vardı? bir sürü senaryo. bulanık bir resim. o yıllara dair zilyon tane belge, kitap, film olsa da net bir tablo yok.

şimdi, bundan yaklaşık 1000 yıl önce yaşamış bir adam bu hasan sabbah. ona dair bize bilgi sunan kaynaklar çok sınırlı. bazı ismaili kaynakları, bazı sunni kaynakları, bazı haçlı kaynakları. mesela marco polo ondan bahsetmiş güya. aslında ondan değil, onun ardıllarından birinden bahsediyor. sonra, acaba marco polo’ya ne kadar güvenebiliriz? adam için gitmediği şehirlere gittim diye yazmış diyorlar. bayağı atıcıymış. yalnız o mu tüm kaynaklar taraflı, bilinçli veya bilinçsiz tahrif edilmiş. yani o uzak geçmişe baktığımızda kaba taslak bazı kanaatler edinebiliyoruz. tarih böyle bir şey sevgili dostlar. amin maalouf hasan sabbah, nizamülmülk ve hayyam sınıf arkadaşıdır, yazabilir. adam romancı. isterse o gruba bir de ismet özel ekler. sonuçta roman. ama bir tarihçi olan bernard lewis, eldeki kanıtlara dayanarak bu sınıf arkadaşlığının imkansız olduğunu söylüyor. tarihçiler bu konuda hemfikirmiş. yani bunun gibi pek çok uydurmasyon tarihe sızmıştır.

başka bir tane: hasan sabbah sabahtan akşama kafayı çeken, seks, drugs and rock’n roll felsefesinde bir adammış. sahte cennet, huriler filan. değil. lewis diyor ki sabbah bir oğlunu şarap içtiği için, birini de başka bir dai’yi öldürme komplosuna karıştığı için öldüren çok sıkı bir herifmiş, büyük bir taktisyen ve düşünürmüş onca insanı peşine takıp ortalığı inletmesi tesadüf olmasa gerek.

şimdi biraz geriden alalım. bu adam neye inanıyordu? başa gidelim. hz. ali ölüyor. emeviler iktidara geliyor. kerbela. hatırı sayılır bir halk kitlesi hz. ali’ye sadakatini sürdüyor. onun taraftarları, yani şia. hz. muhammed’in soyunu imam olarak görüyor, gitgide bu imamlara kutsiyet atfediyorlar. gizemcilik, hiyerarşi basamakları, sır tutma, reenkarnasyon vs. gibi islamın yayıldığı coğrafyada eskiden beri hüküm sürmüş inanışlardan bazı unsurlar bu yeni islam yorumuna katılıyor. özellikle iran’da zerdüştlük, maniheizm, gnostizm, yahudi kabalası vs. vs. anlamadığım bir sürü tuhaf, gizemli inanç biçimi merkeze uzak bölgelerde, cahil halkı etkisinde tutmayı sürdürüyor.

şiilik işte bu coğrafyalarda tutunuyor ve devamlı islamın sunni yorumuyla çatışıyor. şiilikte gözüme çarpan temel şey şu: katı bir hiyerarşi var. en tepede imam, altta mesajı yayan dailer. tasavvuftaki basamaklarla aynı olabilir. basamaklar çıkıldıkça dinin özüne dair yeni bilgiler veriliyor. en tepedeki imam tanrısal bir yanılmazlığa sahip. ona mutlak itaat esas. bir mehdi bekleniyor. bu mehdi önceki imamlardan biri. başka gruplar başka mehdiler bekliyor. mehdi gelince şeriatı kaldıracak ve sefahat başlayacak. hasan sabbah’ın takipçilerinin adını kötüye çıkaran şeylerden biri de bu. torunun torunu filan bir herif çıkıp mehdiliğini ilan ediyor. şeriatı kaldırıyor. artık namaz kılmak, oruç tutmak yasaktır diyor. içki, seks vs. gırla bir müddet. sonra onun oğlu gelip abbasi halifesiyle anlaşıyor, şeriatı geri getiriyor. imam ne derse uymak esas olduğu için eyvallah çekip şarapları döküyor, namaza gidiyorlar. öylesine bir itaat yani.

neyse, emeviler geldi, şia ayrıldı, hz muhammed’in nesline imam diyor, onu takip ediyorlar demiştik. altıncı imam cafer es sadık 765 yılında ölüyor. şia içindeki büyük çoğunluk onun küçük oğlu musa kazım’ı tanıyor. daha küçük aşırılıkçılar ise büyük oğul ismail’i takip ediyorlar. bugün iran’da hakim olan on iki imam şiileri musa kazım’ı takip ediyorlar yani. ismail’i takip edenlere ise ismaili deniyor.

ismaililerin çekim gücü şu: entelektüeller için yüksek felsefe yapıyorlar. eski yunan’dan, eflatun’dan beslenen, karmaşık bir felsefe. maneviyatçılar için imamların ıstırapları, çile denemeleri, bedene acı çektirmek filan. hoşnutsuz halk içinse siyasi bir yönleri var, kuvvetli bir örgütlenme, devrimci söylemler. imamın önderliğinde adil bir toplum hayali.

ismaililer önce uzun süre kendilerini gizli tutuyor. propagandaları daima topluma karşı değil, bireylere yönelik. kişileri gözleyip belirliyor, deniyor, yavaşça ve deneyerek içlerine alıyorlar. böylece sayıca az ama fevkalade adanmış bir topluluk oluşturuyorlar. bunda kuşkusuz abbasilerin yozlaşmaları, islami derinliğin kaybolması, adaletsiz toplum düzeni de çok büyük bir etken.

zamanla ismaililik yayılıyor. güney ırak, basra, iran’ın dağlık yerleri, sonra hindistan, kuzey afrika filan. neticede gizlilik kalkıyor, kuzey afrika’da fatma’nın soyundan geldikleri için fatımiler adını alarak devlet kuruyorlar. hatta sicilyayı da ele geçiriyorlar. fatımiler sonra mısır’ı, arabistanı ve suriye’yi de ele geçiriyor. el-ezher medresesini de bunlar kuruyor. imam’ın altındaki dailer ise çok daha geniş bir coğrafyada mevcuttu. iran’da, hindistan’da vs. küçük, gizli gruplar düşünün. dailer zaman zaman mısır’a gidip geliyor, bağlantı sürüyor.

efendim fatımiler güçlenir, sunni abbasiler zayıflarken doğudan türkler gelir, sünniliğe girer, bayrağı ele alır. hem askeri anlamda, hem de entelektüel anlamda ismailiğe meydan okuyabilecek kadar güçlenir sünniler.

derken fatımiler zayıflıyor. neden? çünkü çekirdekteki gizemci, mistik, aşkın fikirler büyük bir devlet yönetmek için uygunsuzdur. devlet kanun ve açıklık ister. devamlılık ister. fatımiler böylece iki gruba ayrılır ve nihayet rasyonelliği temsil eden ordu yönetime el koyar. gizemcileri tasfiye eder. radyolarda hasan mutlucan çalınır.

gizemcileri temsil eden kişi nizar isimli biridir. mistik güçler onun çevresinde toplanır, direnir, isyan eder ve yenilir. nizar öldürülür. doğu ismailileri isyan eder, diktatörü tanımaz, nizar’a ağıtlar yakar. nihayet mısır selahaddin el kurdi yönetiminde tekrar abbasi halifesi adına hutbe okutur ve sünniliğe döner. yemen’de, hindistan’da, iran’da ve suriye’de ise gruplar bir bunalım yaşar. birlik parçalanmıştır. o güne kadar dailerin gidip yaptığına eski davet deniyor. bundan sonrasına ise yeni davet denecek ve bunu yapacak kişi de esas oğlan hasan sabbah.

hasan sabbah on iki imam şiiliğinin kalelerinden iran’daki kum kentine dünyaya gelir. daha sonra rey kentine gider ve dini eğitim alır. çok geçmeden sabbah bir dai’ye rastlar. etkilenir. ismaili olur. basamaklarda yükselir. bazı badireler atlattıktan sonra mısır’a gider. bir süre orada yaşar. nizar’ı destekler. diktatörü kızdırır ve ülkeden atılır. döner dolaşır iran’a gelir. dokuz sene iran’ı karış karış dolaşır ve insanları dinine davet eder. sonunda deylem denen, hazar denizinin altındaki dağlık bölgede kalır. deylem’liler savaşçı, dayanıklı, bağımsız ruhlu kişiler imiş. merkezi otorite hiçbir zaman burada çok güçlü olmamış. islamiyet’i de çok geç kabul ediyorlar. dersim’e benziyor değil mi? hakim inanışı reddeden azınlıklar muhtemelen her yerde bu gibi dağlık bölgelere çekiliyor. eski inanışlarını kamufle ederek yaşamaya devam ediyor.

sabbah deylem’de propagandalarında çok başarılı oluyor. selçukluların dikkatini çekiyor. buna karşı sabbah bir strateji geliştiriyor. sarp kayalıklarda kurulmuş kimi derebeylerinin, kimi haydutların elindeki kaleleri almak. oralara çekilmek. çok gizli bir dailer örgütüyle dış teması sürdürmek. çok cesur ve zekice hamlelerle gerçekten de kaleleri ele geçiriyor. kimini satın alıyor, kimini diplomasi ile, kimini saldırarak. en önemli gücü de kendisine sonuna kadar bağlı müritleri. bunlar kalelerin içinde de olabiliyor, selçuklu sarayında da. her yerden bir haşhaşi çıkabiliyor. 1090 yılında alamut’u ele geçiriyor. alamut’u aldıktan sonra 35 sene oradan çıkmamış. okumuş, yazmış, dünyevi zevklerden uzakmış. çok inanmış bir dava adamı. yayılmaya devam ediyor. geylan ağasının kızlarıyla siyasi evlilik filan yapıyor. bir sürü kale ve köyü kendisine bağlıyor. hem de ne bağlılık. öl dese ölüyorlar. hikayeye göre önemli bazı ziyaretçilerini etkilemek için bir adamına surlardan atla diyor, adam gözünü kırpmadan atlayıveriyor. onca suikasti düşündüğümüzde bunun mümkün olduğu anlaşılabilir.

selçuklu sabbah’ı bastırmaya çalışsa da gücünü hafife alıyor ve başarısız oluyor. durum ciddileşince sabbah da ciddileşiyor. mükemmel bir suikast planıyla selçuklu veziri nizamülmülk’ü öldürüyor. böylece çevrede ne kadar kral, vezir, kadı varsa üç buçuk atıyor. herkes her an öldürülebileceğinden korkarak gece gündüz zırh giyiyor. ama sabbah istediği adam tak alıyor. cinayetler daima hançerle işleniyor. bu da mistik bir şey tabi. başka bazı sapkın şii mezheplerinden biri de mesela daima iple boğarak suikast işlermiş. bir başkası daima tahta sopayla döverek. mehdi geldiğinde demir sopa kullanacağız diyorlarmış. ama hasan sabbah suikastı bir siyasi araç olarak bu boyutta, bu etkinlikte kullanan ilk isim.

insanlar ulu orta ismailik hakkında konuşmaktan korkuyor. konuşanlar birer ikişer hançerleniyor. herkes yusuf yusuf. alamut’ta kurbanların ve onları öldüren fedailerin bir listesi var imiş. bir şeref defteri. haşhaş, huri hikayeleri ise uydurma. sonradan yaşanmış sefahat dönemleriyle fedailiğin birleşmesiyle yazılmış.

özellikle bir avrupalı için intihar komandosunu yani fedaiyi anlamak çok zor olduğu için bu dünyevi açıklamaya itibar etmişler. böylesi bir davaya adanmışlık oysa bugün bile var. intihar bombacıları halen ortadoğu’da, hatta türkiye’de çıkıp kendilerini öldürüyor. bu adamların ya da kadınların hepsi mi afyon çekip çıkıyor? hayır. avrupalıya göre öbür dünya biraz hikaye olduğu için bir insanın mutlak ölümüne kendi isteğiyle gitmesi ancak bilinciyle aşırı derecede oynanması ile mümkündür.

neyse. selçuklularla nizariler uzun uzun çatışıyor. selçuklular gelip sekiz sene arka arkaya ekinleri yakıyor, gidiyor. nizariler suikast işliyor, şantaj yapıyor, rüşvet veriyor. falan filan. bir yenişemiyorlar. derken hasan sabbah ölüyor.

alamut uzun süre daha yaşıyor. ancak moğollar gelince her tarafı dümdüz ediyor, o meşhur alamut kütüphanesini yakıyorlar. ismaililik tarih sahnesinden siliniyor. tabi küçük fraksiyonlar bugün hala yaşamakta. sanıyorum yemen, hindistan, iran, suriye’de, ortaasya’da filan biraz varlar. ağa han diye bir liderleri var hindistan’da. çok zengin bir adammış. bu tipler zekatı imamlarına verirmiş. ağırlığınca altın bilmemne. açın okuyun google orada.

sonsöz: bir insana mutlak itaat nerelere götürebilir bunu düşünürken hasan sabbah’ı düşünmek de lazım. gizemcilik, tasavvuf, terör, cemaat gibi hususlarda bu hikayeden pek çok ders alınabilir sanıyorum. kendi adıma islam’ın açık, sade bir yorumunu tercih ettiğim için mutluyum.

Hakkında Selman Dinler

Köşe Yazarı.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir