SixthSense Teknolojisi ya da Kusursuz Cinayet Mümkün müdür?

MIT Laboratuvarı‘ndaki Akışkan Arayüzler Grubu‘nun üyesi olan Pranav Ministry‘nin geliştirdiği, el  hareketleriyle işleyen bir arayüz var adı da SixthSense (AltıncıHis). Bu teknolojinin kullanılması için gerekli donanım, boyna asılı bir internet kamerası, cep projektörü ve bir aynadan oluşan seyyar settir. Bunların hepsi, bugün çokça yaygın olan akıllı telefonlara kablosuz olarak bağlanır. Kullanıcı önce nesneleri tutup ellerini hareket ettirir ve kamera, bilgisayar ve vizyon temelli teknikler kullanarak kullanıcının el hareketlerini ve nesneleri tespit edip izlemeye başlar. Yazılım ise video veri akışını bir dizi talimat olarak okuyarak işleme sokar ve internetten ilgili Şey’e (metinler, görüntüler vs.)  Söz konusu alet daha sonra bu şeyleri halihazırdaki herhangi bir fiziksel yüzeye yansıtır. Tüm yüzeyler, duvarlar ve etraftaki fiziksel nesneler arayüz işlevini görmektedir. Böyle anlatınca elbette can sıkıcı durmaktadır ama aslında hepimizin bilim-kurgu filmlerinden aşina olduğumuz bir sahnenin ilk örneğidir bu.

Mesela bu donanıma sahipsiniz ve bir gazete aldınız diyelim. Gazetedeki bir haber dikkatinizi çekti ve parmağınızla habere dokundunuz ve anında o haberle ilgili bir sürü video, yorum vs. elinizdeki fiziksel nesneye yani gazete parçasına yansıdığını düşünün. Yani bir arayüze dönüştü. Bir bilet aldınız ve taksideyken bilete uçuşun ertelendiğine dair bilgiler yansıdığını düşünün. Dışarda gördüğünüz bir enstantaneyi sadece parmaklarınızla sezgisel bir çerçeve çizerek fotoğraflayabilirsiniz. Bunu da havaya çizdiğiniz bir “@” işaretiyle yanınızdaki duvara yansıyan sanal klavye ve ekrana bakarak e-posta olarak gönderebilirsiniz. Alışveriş yaparken elinize aldığınız bir ürüne dair önceki yorumları görebilirsiniz. Dışarda ilk defa tanıştığınız birine ait bilgilerin üzerine yansıdığını düşünün…

Bu Çoklu-dokunmalı arayüz teknolojisi sanılandan çok ucuz sadece 350 dolar imiş.  Satışa çıkarıldığında ne kadar talep göreceğini siz düşünün. Aslında ilk bakışta her şeyin ufaldığı ve sıkıştırıldığı teknolojilerin mübah olduğu bir çağda, bu donanım fazla kaba gelebilir. Fakat implant ve diğer konularda yaşadığımız hızla küçültme ve sıkıştırma becerimizle bu donanımın kısa zamanda nasıl ufalabileceğini hesap etmek zor değil.

Bugün akıllı telefonlar ve diğer bilumum sosyal medya araçlarının ve tekonolojinin rolünü tartışıyoruz. Her şeye rağmen bu teknolojiler insanı edilgenlikten kurtaramıyor. Yani bir bilgisayar ya da akıllı telefon kullanıcısına bakıldığında gayet asosyal bir görüntü çiziyor. Bu elbette ahlaki ya da diğer meselelerde  sanallık ve nesnel gerçeklik tartışmalarına da yol açıyor. Örneğin, bilgisayar başına ölen oyun bağımlıları gibi yada internet üzerinden protesto konularındaki gibi. Yani bu teknolojiler dilediğiniz her şeyi yapma imkanı sunsa dahi, sürekli ekranlara bakan, çevresinden soyutlanmış insanlar olmanıza engel olmuyor. Fakat AltıncıHis Teknolojisi fiziksel gerçeklikle, – sürekli eleştirdiğimiz ama şu an bile size seslendiğim- sanal gerçekliğimiz arasında bir bağ kuruyor. Bu sayede bütün o diğer teknolojilerin hantallığına yani nesnel gerçekliğin, “en gerçek” simüle edilmişliğine dair anlamsız yarışa son verecek gibi görünüyor.

Bu gibi teknolojilerin insan hayatındaki yerine ya da geleceğimize dair ne gibi sonuçları olacağına dair tartışmalara da girmek gerekir. Genel-geçer uzman eleştirilerinden (“çocuklar ve gençler üzerindeki olumsuz etkileri neler olabilir?”) ziyade ilk akla gelen Baudrillard‘in Kusursuz Cinayet’ i olsa gerek. Hakikatin kusursuzca kaybolduğunu, ayaklarımızın altından çekildiğini  söyleyenler şimdi ne yapacak? Yani simülasyonların gerçeğinin yerini almasına ve hatta simularkların hakim olduğu bir evrende yaşadığımıza dair o Postyapısalcı eleştiri nasıl olurdu acaba? Yahut bambaşka bir yorum yapabilir miyiz? Post yapısalcı eleştirilerin bu noktada tıkandığı önvarsayımıyla işi daha da ileri götürerek:

Fiziksel gerçekliğimiz de buna benzer bir yol izlemiyor mu ya da bu teknoloji reel dünya dediğimiz nesnel gerçekliğin çalışma prensbini bire bir örneği değil midir? Şey‘lerle karşılaştığımızda onlara dair verileri onların üzerine yansıtmaz mıyız? Okulda güzel bir kız gördüğümüzde genel bir taramadan sonra ana-gösterendeki verileri tarayarak “zengin, rock müzik sever, yeraltı edebiyatından hoşlanır” vs. ya da birine bakarak siyasi yönelimlerine dair çıkarımlarda bulunabildiğimiz gibi, yani ideolojik yanlış tanıma mekanizmasını taklit edip kendinde cisimleştirmiş bir teknoloji değil midir bu? Asıl mesele, söz konusu mekanizmanın, bizde halihazır bulunan mekanizmayı açıkça ortaya koymasının, mekanizmanın etkililiğini ne ölçüde zayıflatabilecek olmasıdır.

Detaylı bilgi için:

(http://www.pranavmistry.com/projects/sixthsense/)

Hakkında Efkan Öztürk

Şevki Yılmaz changed my life.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir