Çocukluğumdan buyana ilgi alanıma girer tarih. Görsel zekâ olmam mukabilinde çoğu konuşmalardan, çoğu resimlerden, buluntulardan yola çıkarak bir çok araştırmalarım neticesinde hep hissettiğim istikametin tam merkezine çıkmıştır yolum… Bunun için biraz inat, biraz sabır, biraz da düşünüp sorgulamak yetiyor insana… Evet, bu yüzden hep tarihi kimlerin yazdığını merak etmişimdir.
Sahi tarihi kim veya kimler yazar? Tarihi bilenler mi? Yoksa hikâyeciler mi yazar? Biri çıkıp, tarihçilerin hep doğru söylediklerini, yalancı olmadıklarını söyleyebilir mi bize? Bugün 1000 yıllık bir geçmişi olan bu ülke insanlarından hiç düşünmeden sormadan ve bunu araştırma zahmetine girmeden kendi öz tarihini yargılayan, hatta ondan utanan, yetmez gibi iftiralar düzen Kemalist’lerin, tarihin bir masal değil de tamamen gerçeklerden oluştuğunu iddia edebilirler mi bize? Eğer öyleyse ve inandıkları tarihçiler düş gücü ve büyülü bir senaryo tekniğiyle yazmadıysalar bir zahmet bunu belgelesinler bize…
Ben, Osmanlı’nın bir sömürge imparatorluğu olduğuna katiyen inanmıyorum. Peki, siz inanabilir misiniz? Ben İbrahim’in gerçekten bir deli, Abdülhamid’in zalim, Vahideddin’in vatanına ihanet ettiğine asla ve katta inanmıyorum! Siz inanabilir misiniz? Kimdi meselâ Mustafa Kemal? O gerçekten bize sunulan tarihe göre bir kahraman mıydı? İnönü gerçekten bir zafer kazanmış mıydı? Almanya dostumuz, Cezayir düşmanımız mıydı bizim? Bilemiyoruz, göremiyoruz, emin değiliz. Emin değiliz çünkü bu ülkede devlet halen yasayla korunan bir lider hakkında en küçük bir ipucu dahi vermiyor vatandaşına! Peki biz bu bilgi ve belgelere ulaşamasak nasıl tarih hakkında bilgi sahibi olabiliriz sorarım size?! Kilidine el sürdürülmeyen arşivleri var bu devletin. Devrin söz sahibi insanlarının hatıratları dahi yayımlanamıyorken, devletimizin ambarlarında mahsenlerinde okunmayı bekleyen hangi gerçek belgeler atıl duruyor dersiniz?! Çok merak ediyorum orada neler yazdığını inanın… İşte, bu yüzden bize sunulan tarihin yazdıklarına ne aklen, ne kalben, ne vicdanen inanmıyorum, inanamıyorum…
Köpekleri insanların efendisi gibi gösteren bir tarih var ne yazık ki karşımızda! Zalimleri kahramanlaştırıp çocukların yüreklerini çalan, yalanın bile biri bin paraya satılırken, tarihin yazdıklarına elbette inanamayız biz bu devirde. Roma’nın adil bir imparatorluk olduğuna, Napolyon’un bir kahraman olduğuna, Rönesans’ın bir evrim olduğuna inanamayız! Firavun tanrı değildi. İnka’lar suçlu, İspanya’da haklı değildi, İsa çarmıha gerilmedi, Vahideddin asla vatan haini değil, aksine devasa bir şahsiyetti bana göre… Bu yalanlara sadece deli saçması diyebiliyorum ben. Yazılanların hile ve çıkar cümleleriyle örülmüş yalanlar olmadığına bu devletin bizi inandırmasını görene kadar da böyle olduğunu düşünmeye devem edeceğim…
Demek ki, tarih bir hikâye değildir. O belge ister, delil ister. Yapılar blok blok toprağın altına gömülmüşken, kitabeler çalınmış, ciltler toprağın altına gömülmüşken, sayfalar tomar tomar mahzenlere hapsedilmişken, gerçekler gizlenirken tarihin yazdıklarına inatla inanmıyorum… Tarih asla ve katta hayallerle, düşlerle yazılamaz çünkü. Yalancı kahramanları yüceltip, gerçek kahramanları bir garip ölümlerle öldüremezler. Tarih araştırılır, belgeler, antlaşmalar, sözleşmeler, paktlar bulunur ve ortaya konur sonra konuşulur, münazara edilebilir ancak… Tarih kurgulanamaz, rüyada görülemez. Hikâyeciler, efsaneciler tarih yazamaz, yalancılar asla tarih yazamazlar…
Tarihçilerin, bu halkı kandırması aslında mühim bile değildir! Gerçekler er ya da geç bir gün nasıl olsa çıkar ortaya. Bin yıl öncesinin gerçeği de olsa, bir metal parçasıyla, bir ceylan derisindeki yazımsalla, bir kapı alınlığındaki heceyle çıkar ortaya. İnsan tarihe aldanamaz. İnsan bilir yahu, hisseder; nereden geldiğini, kime tabi olduğunu, kimden ilham aldığını, kime inanıp kimi saydığını. Kanı, dili, yolu, tarihi öğretir insana. Irmakların dağları, ovaları, yaylaları, kırları, obaları, çayırları çimenleri, aşıp denizi bulduğu gibi, tarihide bulur insanı. Bir parça kanı, bir güzel hatırası, birkaç atasözü kalmıştır mutlaka…
İnsan tarihinden kaçamaz dostlar ve o tarihi yalancılar yazamaz kısaca… Yazsa da tutturamaz, inandıramaz düşünen insanları…
Vesselam!
Meraklısına Not: Bu makaleyi yazmama vesile olan bir kitap var, kıymetli Öğretim üyesi, Prof. Dr. Ahmet Şimşek Beyefendi’nin “Tarih Nasıl Yazılır” kitabını okuduktan sonra gerçekten çok etkisinde kaldım… Çünkü bu zamana kadar yalancı tarihçileri görmeme vesile olan bu kitabı ben okunur buluyor, ve siz dostlarıma da tavsiye etmiş olayım diyorum gerisi size kalmış….
Şimdi bu yazımı ?
Dinimizin ilk emri oku ama şu memlekette kaç kişi buna uyuyor ?
Okuyan insan eleştirmesinide onun adabınıda bilen insandır.. Aklını eşeştiriye çalıştırabilen insandır.
Şimdi yazdıklarına gelince, Tarih bölümü mezunuyum onu belirteyim..
Şimdi osmanlı sömürgeci diye kim dedi hangi kitapta yazıyordu siz nerelerden bunu okudunuz ? Okudunuz yerlere ben hiç denk gelmedimki çok fazla kitap okurum. Sırf yazı olsun diyemi ortaya attınız ? Türkiye çok değerli tarihçiler yetiştirmiştir bunlara dil uzatman çok büyük ayip. Osmanlının son dönemini az biraz okusan, hangi kadınların kimlerle yattıgını, kimlere kadılık, valilik görevlerinin verildiğini, padişah çocuklarının bırak devleti kardeşlerine ne tür oyunlar ettiğini ve o koca imparatorlugun neden çöküşe dogru gittiğini anlarsın. Ha yinede o haindi falan demek yanlış bunu böyle ifade etmek en güzeli, çaresizlikler içinde yapabileceği bişey yoktu diyebilmeli herkes.
İnsan her ettiği lafın karşına güçlü bir antitez çıkar diye iki kez düşünür yazar..
Biri çıkıp ;
Osmanlı sömürgeci denirsede buna bişey diyemezsiniz o zamanki şartlar onu gerektiriyordu.
Yani hangi imparatorluk fethettiği yerlerin kaynaklarını kullanmadan (Sömürmeden) ayakta kalabilir ? Osmanlıda tarlasından madenine insanına kadar kullandı, koskaca imparatorluk sadece anadolu kaynakları yada insanıyla ayakta kalmadı.. Osmanlı haremi (devşirmeler) kimlerin çocukları getiriliyordu bu kölelik mi derse ? Siz şimdi bu yazının arkasından ne diyebileceksiniz ?
Gelelim Atatürk meselesine, yahu imanlıyım şeriatçıyım diyorsun insan azcık düşünür bir insanın hakkını yersem ben bunu diger tarafta nasıl öderim diye ! Bahsettiğin kişi içer yada padişahı kovar bu Atatürk’ün düşman elinden bu ülkeyi kurtardığı gerçeğini değiştirmez..Bu yüzden onun hakkını yiyemezsin diğer tarafta sorulur bunun hesabı bunu iyi hesap et hocam.. Ha bunu bir cemaat liderine söylediğimde o müslümanmıydıki laikti, onun ne hakkı olacak dedi :) bu sözün en dinsize bile yakışmayacak bir laf olduğunu söyleyip açıklama gereği duymuyorum bile.