Bir ülkeyi ilgilendiren sorunların tümü için doğru çözümlere, doğru sorulara verilebilen doğru cevapların, ülkenin bireyleri için kılavuzluk edebilme gücüne sahip olmasıyla ulaşılabilir. Küresel egemenlik kaygısı/hülyası taşıyan ülkelerin sahip oldukları en aslî güç gerçekte sadece budur. Doğru soru sorabilen “bilge” kimliklerin ülkelerin mevcut gerçeğiyle gelecekteki gerçeği arasına koydukları genişleme-derinleşme-yükselme merkezli geçiş ilişkilerini anlamak, sorunların kendi çözüm mekanizmalarını ürettiğini fark etmeye yardım edecektir.
Muhakkak ki; hiç bir toplum tüm unsurlarıyla gelişkin ve “bilge” bir yapıda olmamıştır. Ancak bir toplumun “aydın bunalımı” yaşamaması için onun tüm unsurlarının gelişkin ve “bilge” olması gerekmiyor. Gerçek ile algılanan arasındaki farklılıkları ortadan kaldırmaya hedeflenmemiş bir yapısal bozukluk varsa ve bu yapısal bozukluğun adı ” aydın” ise, herhangi bir yakın zamanda o toplum için etkili ve kılavuz olabilecek güçte “bilge” insanların var olması imkansızlaşacaktır. Fakat belirtildiği gibi bu büyük sorun da yakın olmayan bir zamanda kendi çözüm mekanizmalarını realize edecektir.
Türkiye’de yaşanan “aydın bunalımı” tipik gelişmiş ülke algoritmalarından biri değildir, aksine kendine özgüdür. Zira hiç bir gelişmiş ülkede bu tür algoritmalar iki yüz yıl sürmemiştir. Büyük bir sosyolojik travmadan sonra herhangi bir ülkenin kendi “bilgelerini” ürettiği bilinen bir gerçektir. O bilgelerin, kendi zamanlarından bir önceki zamanda “aydın bunalımı” yaşayan “kast göçerleri” nden ders aldıkları da aynı tarihsel gerçeğin içindedir. Bu tür dersler doğrudan vakâlardan veya vakâların yansımalarından alınmış derslerdir. Bir sonraki zaman için “tarih” olagelen her bir neden-sonuç ilişkili vakâ, “bilgelerin” doğumunda etkin rol oynar.
Türkiye’de 1800’lü yıllarda başlayan ve büyük bir telaşla süren “münevver olma” hayali, çok sonra İttihat-Terakki altyapılı bir “bunalıma” dönüştü. Cumhuriyet, ittihat ve terakki bunalımını aynı çekinik duygularla sürdürdü. Bilgeliğe dönüşmekte asla etkili olamayacak olan “kast göçeri aşağılık kompleksi”, münevverlikten , ” gücün beğenisi”ni esas kabul eden “aydın müsveddeliği” ne geçişi hızlandırdı. “Aydın” hızla kategorize edilmiş olan “kast göçerleri” ne sıkıştırılmış bir etiket olarak ikram edildi. Bu sebeple çok büyük iki yıkım (savaş)dan çıkmış olan bir halkın kendi sorunlarından kendi çözüm mekanizmalarını kuracak fırsatı olmadı.
Kasıtla kısıtlanmış “aydın” baskılı üretim merkezlerinde “Bilgeler” de doğmadı. Belki de yeteri kadar sayıda doğmadılar veya kılavuzluk edebilecek güce ulaştırılmadılar. Bu çalışmaların hepsi de Türkiye’de “aydın bunalımı” nın sürmesini sağladı. “Aydın” kavramının yaşadığı anlam kaymaları sorgulanırken,”aydın” nitelemesiyle taltif edilmiş kişilerin söz konusu kavram üzerinde oluşturdukları tahribata da değinmek gerekebilir.
“Aydınlar” kendi durağan, dar, uyuşuk, uşak alışkanlıklarının sosyolojik genlere sirayet etmelerini sağlayacak kadar güçlü oldular. Her farklı düşünce bu salgından nasibini aldı, her gurup kendi “bunalımlı aydınını” ortaya çıkardı. Onu, onları destekleyerek bilgelerin doğmasını engelledi. “Aydın” kavramı ile kavramın kendi gerçel /özgül kimliğini oluşturmasının öyküsü bu şekilde gelişti…
Türkiye’de “aydın bunalımına” katkıda bulunanların hepsi, diğerlerini “kast göçeri” olarak suçlamaya devam etmektedirler. Rasyonel anlamda,”asgarî müşterekler” nesnellikle az da olsa ilgili aydınları bir araya getirebilmelidir. Bu maalesef başarılamadı.
Aydın bunalımı, bu ülkede kıyamete kadar sürecek değildir. Kılavuzluk edecek bilge kıtlığı bu ülkenin hızla ilerlemesini engellese de, doğru soru sorabilip doğru cevap bulabilenlerin de ilerleyebilecekleri kendi özel yolları olacaktır. Bu da başka bir algoritmadır. Sorunlar kendi çözüm mekanizmalarını bu tâli yoldan gerçekleştirmeye alışkındırlar. “Aydın bunalımı” bu tâli yollardan gelip büyüyen bilgeler eliyle kıyamete kadar cehaletin içine, geldiği yere gömülecektir. Eşya’nın doğası, insanın dünya macerası bunu gerektirir. Takdir Allah’tandır.
Seçkin DENİZ