Terör bizi, onu hiç anlayamadığımız bir çağda yakaladı tıpkı bir karabasan gibi… Dişleri büyülü bir zehirle dolu kobra yılanı gibi çöreklendi üzerimize amansız… Bütün ülkeyi kurşunladı terör, genç ve körpe canlar ölürken, bu gençlerin yakınlarına ise ölümden daha beter bir kızılcık şerbeti içirildi…
Sabah selamları, akşam temennileri gibi gündelik alışkanlıklarımız arasına giren kurşunların, ürkütücü ayak seslerinin, haykırışlarını gizini bir türlü çözemedik. Üniformalarla aynı amacı paylaştığını sandığımız görevlilerin, kurşunlarını neden birbirleri için harcadıklarını da anlayamadık. Terörü yapanlarında bunu anladığını sanmıyor, sadece öylesine yaptıklarına inandık. Diri bedenlerindeki, pırıltılı gözlerindeki gençlik, beyin kıvrımlarına yerleştirilmiş büyülü ne cümleler sunulup, solduruldu bilinmez… Anlamsız anlamlar verip yeşil elbiselere, kırmızı kumaşlara, garip ezgilere, politik modalar üretildik fakat “derine düşen derdine düşer” demekten de kendimizi alamadık! Hesapsızca sloganlarla birlikte taş atan çocuklar, taze dallara dokunmuş bıçaklar gibi, acı darbeler dokunduruyor halen gönül Kâbelerimize… Ülkenin her toprağında taze ölülere doydu fakat biz halen doyamadık… Ölüm, yaşadıklarımızdan da yakın bir kavram oldu haddizatında. O esrarlı, hüzün veren, ürküten yanı bile kalmadı ölümün. Alışkanlık oldu kısaca öldürme eylemi.. Kimse bir şey kazanamadı bundan. Sadece mezar kazıcıları ve yapıcıları kazandı bu dögüşten, oğullarını toprağın 2 metre altına gömmek pahasına…
Terör, annemizin ninnisi, babamızın tokatları, ilk başarımız, en büyük acımız kadar etkiledi bizi günümüzün modern coğrafyasında. Derinlerimizde izler bıraktı bilhak. Yine de anlayamadık bu mefhumu. Savaşı anlayabiliyorduk, ama terörü hayır! Bir haklı, bir haksız; bir mazlum, bir zalim; ya da bir kıvılcım olmalıydı ortada, uğruna ölünecek bir amaç olmalıydı. Terör hiçbirisi ve anlamsız olan seçenek değil miydi?
Yoktur halen terörün tanımı literatürümüzde. Doğal bir yıkım ya da insanlar arası bir kaos da değil ki o! Savaş, terörden daha kötü hiç değildi. Evlerimizin bombalanması, aylarca aç kalmak, çocuklarımızın gözlerimizin önünde öldürülmesi daha büyük bir acı veremezdi elbette bizlere. Savaşta sevmediğimiz insanlar vardır da terörü neden sevdiklerimiz yapıyor bunu anlayamıyorum… İşaret parmakları tabanca tetiklerine takılan amaçsız bir kurşunla beyni parçalanan bizim insanlarımız kardeşlerimiz değilmi yahu? Terörün açlığı daha öldürücü bir açlık öyleyse! Sadece evlerini değil, gökyüzünü de insanların başına yıkan terörü ne zaman bitireceğiz biz ülke olarak merak ediyoruz doğrusu! Dünyanın her tarafında cerayan eden savaşlar sonucu bir birleşme söz konusu olurken, terörün bölmesini halen anlamlaştıramadık! İnsanlık terörle iflas ettiriliyor umarsız…
Yıllardan beri süre gelen bu mefhuma göz yuman siyasetçiler, çıkarları uğruna, hırsları pahasına kendi elleriyle terörist yaptılar masum çocukları şimdi ise ceremesi cekiliyor devlet olarak! Ana babaları mezarlık yollarına döken, art arda ana ve babalara tabut taşıttıranlar hallerinden utansınlar ne diyelim! Çünkü gençliğin anlamını öğretemediler o tarafa, gençlik ümitti bildiremediler ailelere, ilkbahardı, beyaz mevsimlerin türküleriydi onlar anlatamadılar kendi hırslarının pençesinde dolaşmaktan, boğuşmaktan önemsizdi bu mefhum zira…
Onların tertemiz beyinleri sahipsiz bırakılınca, onlarda siyasetçilerin umursamadıkları kadar terörün tohumunu her tarafa yaymaya kalkıştılar elbet! Yaşamanın anlamını, nefes almanın korkunç bedelini öğretemedik kimseye ve bizler de öldüren ve ölen kadar suçluyuz artık! Sonra acılı yılları çağırdılar ülkeye tabi.. Herkes gibi kendileri de acı çektiler, teröre yenildiler ne yazık ki!
Terörün sadece öldürdüğü, yaslı bıraktığı insanları ve onların çağdaşlarını değil, daha sonraki kuşakları da yıktılar! Nedensiz ölümleri, derin acıları kuşak kuşak ileriki yıllara taşıdı terör! Duvarlar, mezar taşları, küskün insanlar, sızılı kalpler iz iz terörü anımsatıyor bize! Biz terörü gördük, görüyoruz, o insan aklının kayba uğradığı, insanlık çizgisinin kırıldığı, anlamlı sözlerin sustuğu yılların acısını gelde anlat şehit babasına anasına…
Yoktur sınırı artık terörün! Bu salgını kim durduracak bilinmez! Fakat Boynu bükük bırakılan garip ailelerin gözyaşı durmalı! İçimizdeki sabır ve sevginin, ümidin ışığı öz çiçeklerimizi hergün okşayarak büyütmeye devam edelim… Bizim kalb çiçeğimizin toprağı, taşı, demiri, her türlü baskı ve terörü, riyâyı, yalanı delip geçip parçalayarak, doğruların, nâmuslu ve şereflilerin oluşturduğu ümit ve inanç iklimine kavuşmasını yakın kılacak adımlar tez zamanda atılır inşallah..
“Yıllardan beri süre gelen bu mefhuma göz yuman siyasetçiler, çıkarları uğruna, hırsları pahasına kendi elleriyle terörist yaptılar masum çocukları şimdi ise ceremesi cekiliyor devlet olarak! Ana babaları mezarlık yollarına döken, ard arda tabut taşıttıranlar hallerinden utansınlar! Neden mi? Çünkü gençliğin anlamını öğretemediler o tarafa, gençlik ümitti bildiremediler ailelere, ilkbahardı, beyaz mevsimlerin türküleriydi onlar anlatamadılar kendi hırslarının pençesinde dolaşmaktan…”
Eyvallah sayın Irmak… Masum değilsiniz hiçbiriniz diye avaz avaz bağırası geliyor insanın… Rahatlamak için sadece…