Başbakan Ahmet Davutoğlu yaptığı bir açıklama da seçimlerden sonra ilk yapacağımız iş Milli Uzay Ajansı’mızı kurmak olacaktır dedi. Açıkçası bu habere çok sevindiğimiz söyleyebilirim. Dünyanın en büyük ekonomiye sahip devletlerinin bir uzay ajansı ve uzay politikası var. Türkiye’nin bu konuda ne bir iddiası ne de bir girişimi vardı.
Ancak önümüzdeki 20 yıl içinde Çin ay yüzeyinde maden arama işlemlerini başlatacağını duyurduğunda ne kadarda geç kaldığımızı o an anladım. Gelecekle ilgili vizyoner projeler üretirken uzayı es geçmek çok büyük bir hata olur kanaatindeyim. Düşünsenize Hollywood filmlerinde bile artık insan ırkının dünya gezegeninde yaşamına devam etmeyeceği teması işleniyor. Bu çok ciddi bir sorun. Acilen bir uzay ajansına ihtiyacımız var. Buraya kadar gelmişken uzay ajansının ne denli önemli olduğunu şöyle açıklayayım:
Bundan aylar önce sinemalara unutulmayacak efsane bir film gelmişti. İnterstellar. Christopher Nolan tarafından yönetilen film, NASA tarafından yaşanabilir bir gezegen keşfine çıkan bir grup astronotun hikayesini anlatıyor. Filmde anlatılan o kadar çok şey var ki, sadece tek bir cümle ile özetlemek bile çok zor.
Filmi izlerken, ‘’Amerikalılar insan ırkının başka bir gezegende hayat sürmesini sağlamayı başaran bir millet oldular, insanlığa bundan daha güzel bir iyilik yapılabilir mi diye düşündüm.’’ Filmi izlerken bunları düşünmüyor değilsiniz. Amerikan zihin yönlendirmesi diye ben buna derim işte…
Dünyanın kaynakları sınırlı ve bir gün mutlaka bitecek. Uçsuz bucaksız uzayında boşu boşuna yaratılmadığını bilmemiz gerekiyor. Mutlaka bir amaç uğruna yaratıldığı apaçık bir gerçek. Tam bu safhada, gecikmeden uzay projeleri oluşturmak gerekiyor. Dünya devletleri uzay ajansı kurmakta gecikmeyerek çalışmalarını son hızıyla devam ettirebiliyorlar.
Dünyada 42 devletin irili ufaklı uzay ajansı bulunuyor. Bunlarda, n uzaya insanlı uçuş yapabilen ve uzaya fırlatma yapabilen uzay ajansları ise 4/1 oranında. Bunlar arasında en büyükleri Amerika, Rusya ve Avrupa’ya ait.
Nasa 1915’de kurulmuş ve aradan 100 yıl geçmiştir. Neler başardığını söylemeye gerek yok. Geçtiğiiz aylarda bir kuyruklu yıldıza Rosetta isminde uzay aracı göndermesiyle gündeme gelen ESA (Avrupa Uzay Ajansı) ise 1975 yılında kuruldu. ESA 6 milyar dolar gibi dev bir bütçeye sahip, NASA ise 18 milyar dolar ile Dünya’nın en büyük bütçeye sahip uzay ajansı özelliğine sahip.
Kültürel ve inanç açısından benzer özelliklerimiz bulunan Malezya’nın gelişmiş bir uzay ajansı var. Uzaya fırlatma yapabilir düzeyde çalışmaları var. Dünyaca ünlü astronotları bulunuyor. Bence bu süreçte Türkiye Malezya ile teknolojik bir ortaklığın içine girebilir.
Milli uzay ajansımız açıldıktan sonra umarım bir devlet dairesine dönmez. Memur mantığı ile çalışan bir ajanstan öte, gecikmişliğimizin farkında olan ve bu noktada gecesini gündüzüne katan bir uzay ajansı temenni ediyorum. Bu uzay ajansının katkılarıyla çok iyi astrofizikçiler ve astronotlar yetişmeli.
Uzayda dahi Uluslararası rekabette söz sahibi olan bir Türkiye özleniyordu. Ben öyle zannediyorum ki, bu ajans göstermelik bir ajans olmayacaktır. İlk zamanlarda belki çok konuşulmayacak ama, bir 100 yıl sonra ne kadar önemli bir adım olduğu anlaşılacaktır.
Unutmayalım: Artık zafer kavramı, Anadolu’yu ve İstanbul’u fethetmek değil, yeni bir gezegeni keşfetmek ve o gezegenle ilgili planlar ve projeler yapmak olarak anlaşılacak ilerde.