Sanırım yaşadığımız yüzyılın içinde en çok anlam yüklü olan kelimelerinden bir tanesi dijital, ingilizce yazılışı ile “digital” olsa gerek. Analog bir yaşam sürerken 90 lı yılların başından itibaren zaman içerisinde dijital yaşama doğru geçiş yaşadık.
Bu geçiş bir anda olmadı elbette. Önce her birimizin evine bilgisayarlar geldi, birlgisayarların hemen arkasından interneti öğrendik. İnternette gezinirken bir gün bir baktık her birmizde birer cep telefonu. Derken cep telefonlarımızla resim çeker olduk. Resimleri daha yeni birbirimize gönderiyorduk ki cep telefonlarımızdan internete bağlanabileceğimizi söylediler. Ve derken tam facebook ta hesap açarken iphone larımız oldu. Zaten ne oldu ise ondan sonra oldu aslında ! Ben daha dün gibi hatırlıyorum ilk windows word dökümanını hazırlayıp yanında da excel de saatlerce uğraşıp çizdirdiğim grafiği eklediğim raporumu. İlk mailbox ım dün gibi aklımda…
Bunların hepsi şimdi bir zaman tüneli gibi geliyor bana, aşama aşama ilerledik. Bugün ise geriye dönüp baktığımda gördüğüm herkesin zaman içerisinde dijital bir o kadar da mobilize olduğu. Hiç yapamaz, mümkün değil öğrenemez dediklerimiz bile bizi şaşırtacak hızda çağa ayak uydurabildiler. Ancak bugünden ileriye baktığımda bizim yaşadığımız değişimlerin daha da hızlanarak gelecek nesil tarafından yaşanacağını tahmin ediyorum.
Biz bu değişimleri yaşarken kurallar, jargonlar hemen hemen hepsini kendi kendimize öğrendik, adapte ettik. Neyi, nezaman, nerede, nasıl yapacağımızı bize bir öğreten olmadı. Oysa ki bu yeni dünyanın yeni kuralları vardı. Mail yazmanın dilekçe yazar gibi dikkat etmemiz gereken kuralları olduğu gibi. Şimdilerde ise e-mailler eskisi gibi sık kullanılmıyor. Text mesajları yahutta “online chat” denilen anlık sohbet ortamları tercih ediliyor. Dünyadaki trende baktığımızda iş hayatında da büyük firmaların e-mail kullanımını azaltmak, bunun yerine anlık sobet ortamlarının desteklendiğini görmek mümkün.
E-maillerden anlık mesajlara geçiş bir anda olmadı. Sanırım twitter in gelmesi ile daha da hareketlendi. Ama bana kalır ise cep telefonlarımızdan aşina olduğumuz sms mesajları bu işin ilk adımıdır. 2000 li yılların sonlarında ise bazı büyük firmaların dünyanın dört bir yanına dağılmış ofislerini biraraya getirmek üzere kurduğu sosyal ağları görmekteyiz. Bunlar ilk zamanlar toplantılar yapmak için oluşturuluyordu.
Zamanla çalışanların farklı tecrübelerini paylaşıp, bilgi alışverişi yapabilmelerini sağlamak amacı ile oluşturulmaya başlandı. Bunlara en güzel örneği IBM in portalı teşkil etmektedir. Bu günlerde ise pek çuk uluslarası firmanın anlık sohbet dahi yapılabilen kendi sosyal ağları mevcuttur.
Sosyal ağlar dijital hayatımızda bu kadar önemli bir yer kaplamaya başlamışken benim “ dijital okur-yazarlık” dediğim kavramda gittikçe yerine oturmaya başladı. Anlık sohbet ortamlarını kullanırken roman yazar gibi uzun uzun yazma imkanınız yoktur. Belli bir hızda ve en az kelime ile derdinizi sizden kilometrelerce uzakta olanlara anlatmanız lazım. Bu ise zaten yeterince sığ olan dil kullanım becerilerimiz ile incelendiğinde oldukça zor ve sonradan öğrenilmesi güç bir alışkanlıktır.
Fransız okullarında eskiden güzel yazı dersleri vardı. Hala da var. Fransızların kendi kültürlerinde önemsedikleri bir olgudur güzel yazı yazabilmek. Her anlamda, hem görsel hem de fikirsel olarak. Gene çağa ayak uydurmuşlar ve okullarda bu yıl devrim niteliğinde bir uygulama başlatmışlar. Çocuklara okuma yazmayı daha ilk sınıflarda Twitter ile öğretiyorlar. Twitter sınıfları açılmış. Öncelik çoçukların yeni çağda yeni okuma yazma alışkanlıklarına hakim olmaları, yahutta diğer bir deyişle dijital okur yazar olabilmeleri.
Ötesinde ise birbirleri ile twitter den mesajlaşarak okuma ve yazma becerilerini geliştirebilmeleri. Bence çok güzel düşünülmüş bir uygulama, hatta twitter sınıflarının yabancı dil öğrenimine bile katkısı olacağını düşünmekteyim. Ancak çocuklara dijital okur yazarlığı öğretelim derken kitap okuma alışkanlığından da vazgeçmemek lazım. 140 kelimede derdimizi anlatacağız diye zaten yeterince kullanamadığımız ve oldukça sığ olan dil becerilerimizi iyicene sığlaştırmayalım.
Hele hele Fransız edebiyatı gibi dünya edebiyatına önemli katkıları olmuş bir okulun yokolması üzücü olur. Ya da ileride okuyacağımız kitaplar 140 kelimeden oluşan textlerden ibaret kısa metrajlı filmler gibi olacak.Şimdiden gözlemlediğim günlüklerin facebook da, tweeter da tutulduğu ve mümkün olduğunca kelime tasarrufu yapıldığı. Kim bilir belki Jules Vernes yaşasaydı bize yeni romanlarında anlatırdı önümüzdeki yüzyılın kitaplarının nasıl olacağını.
One comment
Pingback: Mail Yazmadan İki Kere Oku | Sosyal Medya Haber