Olaylar karşısında tepkilerimiz ahmak ıslatan yağmuruna benziyor. Sadece belirli bir süre yağıyor fakat asla gürlemiyoruz. Sesimiz gür değil aksine cılız. Birlik ve beraberliğimizi sözlerimizle, paylaşımlarımızla zedeliyoruz. Dış mihrak aramaya gerek yok… Sosyal medyaya mesafeli duran kişilerin bilgi kirliliğinden bahsettiğini hepimiz duymuşuzdur. Bu kişiler pek haksız da sayılmaz. Çünkü maalesef taraf ayırmaksızın her kesimden insan bazen heyecanına yenilerek, bazen de kasti bir şekilde bu tarz paylaşımlarda bulunmakta. Yaşarken söylediklerinden, konuştuklarından, yaptıklarından mesul olduğuna inanan kişilerin yaptıkları aklı selim sahibi kişileri yaralamakta. İbn Kayyim el-Cevabu’l-vafî adlı aserinde (s.136) şu ifadelere yer vermiştir: “Batıl / yanlış şeyleri söyleyerek insanlara nasihat eden, konuşan şeytandır. Hakkı söylemekten sakınan ise dilsiz şeytandır.” İman sahibi olduğunu iddia edenlere yakışmayan bu tavır içerisinde daha ne kadar yaşayacağız? Ne zaman silkinip kendimize, özümüze döneceğiz. Ne zaman birbirimize vurmamayı öğreneceğiz. Allah korusun İlla başkaları gelip bize zulm ederken mi? İnsana yakışan tavır Değinmek istediğim bir diğer konu da sosyal ağlarda …
Devamı »5.Tarım Ve İnsan Ulusal Fotoğraf Yarışması
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Eğitim, Yayım ve Yayınlar Dairesi Başkanlığı’nın, DenizBank sponsorluğunda düzenlediği Tarım ve İnsan Ulusal Fotoğraf Yarışması başlıyor. 2009’dan bu yana düzenlenmekte olan ve bu yıl 5. kez düzenlenecek yarışmada, toprağın ve tarımın önemi konusunda sosyal ve bireysel duyarlılığın geliştirilmesi amaçlanıyor. Herkesin katılımına açık olan yarışma Genel, Çiftçi, Toprak Teması, Öğrenci, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Çalışanları ve DenizBank Çalışanları olmak üzere 6 farklı kategoride gerçekleşiyor. Yarışmacılar tarım, hayvancılık, toprak, su, su ürünleri, gıda ve muhafazası, tarım ürünlerinin işlenmesi, çiftçi, köylü ve köy yaşamına dair her türlü faaliyeti konu alan fotoğraflarla yarışmaya katılabilecektir. 5. Tarım ve İnsan Ulusal Fotoğraf Yarışması başvurularının tamamı internet üzerinden yapılacak ve kazananlara toplam 20.000 TL tutarında DenizBank hediye çeki ve kitap, CD setleri armağan edilecektir. Yarışmaya başvurular 31.Temmuz.2013 tarihinde başlayıp, 01.Kasım.2013 tarihinde sona erecek, sonuçlar 01.12.2013 tarihinde www.tarim.gov.tr, www.tariminsan.com, www.tarimtv.gov.tr adreslerinden ve yarışmaya ait sosyal medya kanallarından duyurulacaktır. Kazananlara ödülleri 12.12.2013 tarihinde …
Devamı »Erol Erdoğan’ın İnsan Mevsimi Kitabı Yayınlandı
Yazar Erol Erdoğan‘ın “İNSAN MEVSİMİ” adlı kitabı İz Yayıncılık’ın sanat edebiyat dizisi kitabı olarak yayımlandı. Yıllardır dergi ve gazetelerde bir çok konuda yazılar yazan Erdoğan’ın bu ilk kitabı. Farklı bir isimle çıkan kitabı Yazar şöyle tanımlıyor; İnsanın fıtrat üzerine yaratılışı dünyanın farklılıklar üzerine kurulduğu anlamına gelir. Onun için insan mevsimler gibi rengârenktir. Doğal haliyle aylar, mevsimler, iklimler, coğrafyalar gibi olan insan, küçükken yakın çevresinin terbiyesi, büyürken edindiği korkular, yanlış eğitim, taraf olduğu ideolojiler sebebiyle farklılıklarını birer birer azaltır. Farklılıkların azalması fıtrattan uzaklaşmak demektir. Böyle anlarda kişinin yeniden “insan mevsimi”ne dönmesi gerekir. İnsan mevsimi, dünyanın ilk mevsimidir. Kitap 9 bölüm, 172 sayfa ve 44 yazıdan oluşuyor. Her bölüm bir çizgiyle başlıyor. Çizgiler M. Ahmet Demir imzalı. Kitabın bölüm adları ise şöyle; Güz, Kış, Bahar, Yaz, Çocuk, Kedi, Oruç, İstanbul, İnsan. İz Yayıncılık: Çatalçeşme Sokağı 27/2 Cağaloğlu 34110 İstanbul, Telefon: +90 (212) 5207210 http://www.iz.com.tr Web Satış: Kitap Yurdu http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=653578&sa=139447175 D&R: http://www.dr.com.tr/Kitap/Insan-Mevsimi/Erol-Erdogan/Edebiyat/Deneme-Yazin/urunno=0000000443313 Kitap için İz Yayıncılık bir imza ve Sohbet günü …
Devamı »Yaşamak ve Onu Anlamak…
Ne demek: “Yaşamak” Nefes alıp vermek, hava ile dolan ciğerler, kalbin ritmi, kanın küçük ve büyük damarlarda dolaşımı, hücreler, vitaminler, enzimler, sinir uçları ve daha ötesi… Sempatik sistem, duygular, duygulanmalar, beyin fonksiyonları, gelecekte bir nokta, umut, umuda doğru koşmak, başarılar, gurur ve hüzün veya heyezan… Sayılamayacak kadar kelime ve kavram. Peki, yaşamak kavramlar mı yani sadece? Veya hepsini yaşayabiliyor muyuz gerçekten? Yaşarken anlayabiliyor muyuz biz bunları? Ya ölüm? Kalbin durması, kanın damarlar içinde donması, sönen gözler, havasız bir ciğer, ölüm katılığı ve sarılığı, kokuşma veya daha ötesi… Yeni hayatlara yaşama hakkı tanıma, toprağı doyurma, yeryüzü mutluluklarının bitimi, belki bir acının başlangıcı, matem, ölmeyenler için? Ölüm, hayatın bittiği nokta ve aynı zamanda hayatın bir parçası. Kimileri için hayatın anlamı. Ölüm bir ders, zorlu bir hayat bilgisi değil mi? Neler oluyor? Güneşin muhteşem ışıkları her gün aynı pencereden içeriye giriyor. Bazı evlerin ışıkları, güneşten de önce yanıyor. İnsanlar evlerinden bu zaman diliminde …
Devamı »Ben İnsan: Aşina Bir Yabancı
Bugün yataktan apayrı bir düzlemde kalktım ,hiçbirşey koyduğum yerde değildi , rüyamı dahi hatırlamıyordum , halbuki aklımda gördüğüm rüyalardan bir cümle olsun kalırdı , o cümleyi elimin erdiği yere kaydederdim , masa , mermer ,ranza tavanı , duvarın kireçli kısmı vs. Ne olursa olsun elim rüyayı kaydederdi ,ne var ki aklım sanki tekrardan uykuya dalıyordu , toz parçacıkları görüyordum , ip gibi sarkan bembeyaz nesneler görüyordum , hayal dünyama sapsarı tozlardan serpiliyordu , başımı döndüren birşeyler vardı ,bu hangi hayata dönüştü ,sanki yanaklarım gerildi , sanki saçlarımı parmaklarımla zincirleyerek sarstım , gözlerimi aynadan olabildiğince kaçırdım , kendimi kaybedip bağırmaya başladım , avazımın çıktığı yerde tüm yapaylığım , sahte yüz ifadelerim anlamını yitiriyordu ,sesim ağzımı doldurdukça yüzüm anlamlanıyordu. Yüzüm kıpkırmızı oldu ,birileri elleriyle ağzımı kapadı ,kollarımı yorganın içine soktu , kıpırtısız durmamı istedi ,birileri ben sakinleştikçe tekrardan yalancı ifadelere bürünmemi istedi. Sıra sıra dükkanları geziyordum ,zaman gece yarısını geçmişti , yolum …
Devamı »Zaman Su Gibi Akıyor…
Zaman su gibi akıyor gerçekten. Kapkaranlık hiç ışık görmemiş günahların perdelendiği bir gecenin biraz daha uzamasını dilemenin de hiçbir anlamı yok ki. Fakat aydınlık, er geç cürümümüzün perçeminin bir ucundan yakalayıp, yüzümüzü utanç kırmızısına boyayacak elbette… Evet, hiçbir suç sahibinde kalmayacak. Öyle vaat edilmiş bize. Evet, her suç için bir mahkeme, er geç kurulacak vedahi mutlaka bir hüküm verilecek bu aşikâr… İnsanı, hipnoz eden adeta kendinden geçirip büyüleyen bir cümlenin noktasını koymamaktaki inada, ısrarla devam etmek de bir şey ifade etmeyecek! Zira sözün hiçbir hükmü kalmadı artık modern çağlarda. En güzel cümleleri sayıp döktüğümüz şu ahir zaman diliminde bile yeryüzünün kavgaları, insanların duyarsızlıkları devam ettiği için bu güzelliklerde birer çam ağacı gibi devrilip gidecek, kelimelerimiz de çirkinleştikçe, haddimizi de aştıkça şaşkınlığımız her gün biraz daha artacak kısaca… Zaman akıyor ey okuyucu! Üstelik ışık hızıyla akıyor bunu sen fark edemesen de.. Her şey, olmak zorunda olduğu hal üzerinde ve yazgısına tutsak …
Devamı »Matem ve Ölüm Üzerine…
Matem, insanın kendine akıttığı gözyaşı, kendine giydiği kara bir libastır aslında… Ölüm bir derede, bir çayda akan suyun akışkanlığından daha gerçek, yarının geleceğinden de şüphesiz iken, insan alışamaz nedense ölüme! Fakat ölüm, hep şaşırtıcı ve korkutucu olmamış mıdır insanlar için? Herkes, yerkürenin döndüğü, haftaların yedi gün olduğunu, gelinciklerin hep baharda açtığını düşünür fakat bu noktada ölümü yaşadığını unutur istisnasız. Hep doğarak nefes alan insan dünya ile tanışır ve nihayetinde de ölür sonunda… Ölüm dediğimiz şey bunca doğalken ve böylesine popülerken, insanın bu duruma alışamaması kafalarda ciddi bir sorun teşkil etmeli aslında. Hâlbuki yedibin yıldır başkalarının ölümüne alışmalı ve alıştırmalı değil miydi küçük kıyamet adl ettiğimiz kendi ölümüne… Aslında matemler, alışılmamış ölümlerin süsüdür sevgili okuyucu. Fakat matem ölüye değildir de insanın kendi aczine, kendi yoksulluğuna ağlayışıdır. Yani, bir ölü kendisine matem yakıldığını duyabilse eğer, inanın matemden iğrenirdi belki de. Onun için matem ölünün değil, ölü sahibinin serinliğidir… Evet, ölümün karın ağrıtan, …
Devamı »Geçmişe Özlem
İnsan geçmişi özler elbette. Anneyi sevmek, yaratıcıya inanmak, ölümü yaşamak gibidir geçmişe duyulan özlem. Tabiatıyla bu doğal olanıdır işin çünkü bu his yoğundur ve hiçbir engeli de tanımaz… Dünyanın içinde yaşayan biz yerliler görmeli ki geçmiş hızla bizden uzaklaşıyorken, gelecek düşüncenin kalıplarını zorlayan yeni çehrelerle bize doğru hızlı bir şekilde yaklaşıyor diyebiliriz.. Evet, denizler berrak maviden bulanık griye dönüşüyor, çocuklar oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşmıyor, babalarda öğüt yerine “ihtiras” sözcükleri dolduruyorsa çocukların kulaklarından beyinlerine, geçmişi özlemek ister istemez daha bir mânâ kazanıyor. Geçmişe özlemin yeri ve zamanı yoktur. Şuan dahi mübarek Ramazan ayında yerli yada yersiz eskiden kalan bir özlemim olarak canım “yufka ekmek” istiyor sebepsiz.. Hani köylerde üç taş üzerine kurulu sacın üzerine serilen yufka ekmeği önce annelerimiz bakır leğenlerde kabarmış hamur olarak, sonra o kızgın sacın üzerinde yayıldıkça yayılan beziyi odunların korlanmış sıcaklığında pişirirler ve her tarafa un kokusu yayılır insanın tam bu noktada yüreği gerçekten eskiye olan özlemin sıcaklığı …
Devamı »İnsan Pazarı…
Mithat Cemal, Mehmet Akif’i anlatırken “tevazuu kendini inkâr derecesine varıyordu” der. Günümüz insanının zor telaffuz edebildiği “tevazu” bir zamanlar meziyetmiş demek ki! Mithat Cemal, Mehmet Akif’in akranı ve dava arkadaşı kendisi Ahmet Efendi’yi de şöyle tarif eder: “Ahmet Naim’de güç bir meziyet vardı ki o da: Meziyetleri gizlemek…” Yer yer bunlarda acaba meziyet mi demekten kendini alamıyor insan. Çünkü günümüzde iyilik, fazilet, ahlak, tevazu vb. şeylerden çok “başarı” meziyet sayıldığı için, “başarı”nın kendiliğinden kötü bir şey olduğunu söylemek istemiyoruz hiç şüphesiz. İyiliğin, fazilet ve ahlakın illa da başarısızlık doğurduğunu da söyleyemeyiz. Ama “başarı meziyeti” bunlarsız da gerçekleşebiliyor demek ki! Hatta “sen başarılı olda nasıl başarılı olursan ol” sözü ne denli modadır bilirsiniz hepiniz.. Günümüz Türkiyesinin modern çağlarında yaşarken “başarılı insan” baş tacı ediliyor ne yazık ki. Bir insanın başarı kazanmak uğruna her şeyi yapması hoş karşılanıyor birileri tarafından. Fakat başarılı insanların ahlaki zaafları söz konusu edildiğinde de, “Başardı ya! Sen …
Devamı »Ticari Dünyada Twitter Faktörü
Daha birkaç yıl öncesine kadar kadar globalleşen ve globalleştikçe küçülen bir dünyadan bahsediyorduk. Bu globalleşme sadece devletlerarası ilişkilerle başlamadı; milletler arası ilişkilerle birlikte sosyal hayatımıza iyice dâhil oldu. Böylelikle küreselleşme kavramı yüksek mevki sahiplerine yahutta belli bir düzeyin üstünde maddi güce sahip olan kişi ve kurumlarla sınırlı kalmadı. Flowtown olayı fazla büyük görüyor Orta Avrupa ülkelerinden Fransa, İngiltere ve Almanya’nın başını çektiği Facebook ve Twitter kullanımındaki yıllık üye sayısındaki kat kat artış “global dünya” kavramını pekiştirdi. Öyle ki bu kavram yetersiz kaldı. Her ne kadar Flowtown, sosyal medya haritasında bir dünyaya işaret etse de internet bağlantısı olan herkes için dünyamız artık dijital bir köyden ibaret. İlk sosyal ağlardan olan ve ticari ilişkiler kaygısıyla kurulan Xing’in ilişki mantığı bugün maalesef daha çok gençlerin kullandığı Twitter ve Facebook’a bulaşmış durumda. İş adamları yıllardır birbirlerinin sitelerinde sırt kaşıya kaşıya ve spam e-postalarla ulaşamadıkları insan sayısına ergen yaşlardaki bir çocuğun paylaştığı herhangi bir resim …
Devamı »