İki günlüğüne Özdere’den ayrıldım ,son arabayı yeniden kaçırdığımı zannederken küçük terminalin içindeki ”büyükşehir belediyesi” imzalı kırmızı dev otobüsü görünce : ”İzmir” dedim ,gözlerim sulandı , ”seni uzakta özlemenin şiirini yaşıyorum” …Vakit geldi ,iplerini sıkıca büzdüğüm çantaya anneme sarılır gibi sarıldım ve İzmirin silüetini göreceğim anı beklemeye başladım. Sen gurbetin denizi …Mavin mavi değil , balıkların yırtıcı ,dalgaların ürkütücü ,içinde yüzüp boğulmaktan korkuyorum…Sana baktıkça geçmişim dalga dalga siliniyor ,ne benlik kalıyor ne ideal …Sükunetinle bıraktığın kocaman bir çiledir ve kötü izlerdir, kanayan dizimdir misal ,kaçırdığım kahrolası fırsatlardır , konuşunca yumuşatacağım küskün suratlardır , yarısı kabuk bağlamış bir yanaktır , babaanneciğin öldüğü andır, anlık bir yaşamsızlıkta yerinin hemen doldurulmasıdır… Sen ,çilenin kırmızısıyla boyanmış kutsal gece …Başımı öne eğdim işte , uykuyla gözlerimi aralıyorum yepyeni bir dünyaya … Derken kollara dolanan poşetler beliriyor , ve bir kadın , ” bakar mısın ” ,hanımından iftarlık alan şöför , arkaya doğru bağırıyor ,”son durağa yaklaşıyoruz” …
Devamı »Geçmişe Özlem
İnsan geçmişi özler elbette. Anneyi sevmek, yaratıcıya inanmak, ölümü yaşamak gibidir geçmişe duyulan özlem. Tabiatıyla bu doğal olanıdır işin çünkü bu his yoğundur ve hiçbir engeli de tanımaz… Dünyanın içinde yaşayan biz yerliler görmeli ki geçmiş hızla bizden uzaklaşıyorken, gelecek düşüncenin kalıplarını zorlayan yeni çehrelerle bize doğru hızlı bir şekilde yaklaşıyor diyebiliriz.. Evet, denizler berrak maviden bulanık griye dönüşüyor, çocuklar oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşmıyor, babalarda öğüt yerine “ihtiras” sözcükleri dolduruyorsa çocukların kulaklarından beyinlerine, geçmişi özlemek ister istemez daha bir mânâ kazanıyor. Geçmişe özlemin yeri ve zamanı yoktur. Şuan dahi mübarek Ramazan ayında yerli yada yersiz eskiden kalan bir özlemim olarak canım “yufka ekmek” istiyor sebepsiz.. Hani köylerde üç taş üzerine kurulu sacın üzerine serilen yufka ekmeği önce annelerimiz bakır leğenlerde kabarmış hamur olarak, sonra o kızgın sacın üzerinde yayıldıkça yayılan beziyi odunların korlanmış sıcaklığında pişirirler ve her tarafa un kokusu yayılır insanın tam bu noktada yüreği gerçekten eskiye olan özlemin sıcaklığı …
Devamı »