Rüzgâr, geçtiği yerde ince dalları kırar. Bulutlar ise gökten yeryüzündeki toprağa sesleniverir, toprak ise suya kanınca toprak olur imiş… Hani, kozasından çıkan kelebekler, bir uçumluk ömürlerinde nakış nakış süslerler yerzüyünü, binlerce esin kaynağı olurlar şairlere, ressamlara, gerçek sanat erbaplarına… Hüzün ise derin bir çizgi bırakır insanın alnına, ölüme dek taşınacak. Her şey, bir şey bırakır geçtiği yerde yani bu iz, belki hoş bir sedâdır aslında… İnsanoğlu, hayatı boyunca ya da mevsimler, haftalar için de, hatta bir gün doğumuyla batımı arası pek çok yol yürür şu dünyada. Pek çok kapıdan girer, çıkar anlamlı yahut anlamsız… Bir dolu insanla mesela selamlaşır, konuşur, gülüşür, ağlaşır, sever, aşık olur, kalbini incir çekirdeğine hapseder ve vedalaşır sonra… Anlamlı bir söz, derin bir bakış cinsinden, bir içten duygusu, samimi bir bakışı kalır mı acaba geçip gidilen bu yollarda, girip çıkılan kapılarda, selamlaşılan yüzlerde vedahi gönüllerde? Bilinmez… İz bırakmak, basit bir cümlenin altına yaldızlı bir çizgi çekmek …
Devamı »