Woody Allen Paris’e olan aşkını Paris’te Gece Yarısı filmiyle olağanüstü bir biçimde gösteriyor. Bu büyülü şehre, hepimizi bir kez daha hayran bırakıyor, bir gün batımı, pırıl pırıl bir sabah yada bardak boşanırcasına yağan yağmur altında. Film boyunca Paris’in en görkemli, sanatın başkenti olduğu dönemlere yolculuk yapıyoruz. Her zaman olduğu gibi, Woody Allen ne zamanlara, ne mekanlara ihanet etmeden bize olduğu gibi, en çarpıcı ve bir o kadar da doğal haliyle sunuyor. Hatta tüm klişeleri, açıkçası başka bir filmde kullanılsa fazlasıyla banal bulabileceğimiz olayları, mekanları, Paris’le özdeşleşmiş sanat eserlerini büyük bir ustalıkla bizlere ikram ediyor. Klişelere saplanma riskini alıyor ve bundan ustalıkla sıyrılıp filmi bir seyir zevkinie dönüştürüyor. Bu film kesinlikle basit bir kartpostalın üzerine yazılmış müthiş bir aşk mektubu. Aşk mektubunun üzerinde adres oldukça açık; duygularla beslenen, şiirsel eski güzel zamanlar. Açıkça seyirci de yönetmenle aynı duyguları paylaşıyor. Evet, eski zamanlar daha güzeldi, başka bir değişle biz büyüdük ve ne …
Devamı »