William Shakespeare “İngiltere’nin üzerinde adalet olduğu sürece İngiltere batmayacaktır” demiştir. Tabi Shakespeare in bu sözü ettiği günler Amerika’nın dahi İngiltere’nin sömürgesi olduğu ve İngiltere’nin Kızılderili katliamına sınırsız katkı sağladığı dönemlere denk gelir. Adaletin sadece kendine layık görüldüğü kendinden başka ırkların milletlerin hakir, potansiyel sömürge adayı görüldüğü dönemler. Tıpkı sonraki dönemler gibi. Dünyanın yüzde seksenine işgal ve sömürge özelliğiyle “Üzerine güneş batmayan krallık” gibi utanç verici bir unvanı alacağı dönemler çok gecikmemiştir. Sen insanlık tarihinin en büyük utancı olan insan hayvanat bahçesinin baş mucitlerindensin. Emir erlerin Almanya, Fransa, Belçika ve elbette Amerika ile ırkçılığın zirvesi olan sırf yaradılış renklerinden dolayı insanların hayvanat bahçesinde sergilenmesi gibi bir utancın baş mimarısın. Acaba şu an dünya üzerinde kaç kişi her yıl milyonlarca insanın ziyaret ettiği ve milyonlarca insanın görmeyi hayal ettiği Eiffel Kulesi’nin altında sadece altmış yıl öncesine kadar insanların sergilendiğini bilmekte? Ya da kaç kişi unutmayı istemekte? Ve sen adalet felsefesinin ne olduğunu bilemeyecek kadar körsün. Ve bu körlük on beş bin Osmanlı askerini krizol ile kör etmene sebep olmuştur. Körü körüne bu zulüm durmamış katliam cv ne Avustralya Kenya Hindistan gibi birçok yer kan ve açlık la milyonlarca kez yazılmıştır. Nasıl bir adalet timsalidir yirmi dokuz milyon Hint linin açlıktan ölüme mahkûm edilmesi? Ya da nasıl bir tekstil rekabetidir kırk bin çıkrıkçı ustasının ellerinin kesilmesi? Elbette hak tanımazlık zamanla Hakkı tanımazlığı da getirecektir. Bu nedenle Titanic için Allah bile batıramaz denmiştir. Evet, Allah bile batıramaz denmiştir fakat hiçbir insan çıkaramamıştır. Hidrojen güçleri dahi yetmemiştir. Bu geminin batışında dahi sergilediğin kurtarma adaletsizliğin ve sınıf ayrımına karşın buradan çıkardığın tek ders bu kez Allah’ın batırmama takdirine karşılık 1942 de Struma Gemisi’ni bizzat batırmak mıydı Hingiltere? Sakın ama onu vuran Rus denizaltısıydı deme. O gemidekilerin karaya çıkmamasının baskısını yapanın sen olduğun bilinmekte. Çünkü yılların değişmeyen sorusu; Bir numara kim? Sorusunun cevabı sensin. Evet, bir numara sensin. Derin bir şekilde bir numara sensin. Gerçi hak ve kural tanımazlık pek yabancı olduğunuz bir olgu değil. Tıpkı net bir savaş suçu olan içinde İngiliz yaralı askerlerin dahi olduğu hastanenin Çanakkale de bombalanması gibi. Bir başka savaş suçu olan üçayaklı sivri demirlerin uçaklardan Çanakkale topraklarına atılması ve birçok askerimizin bu demirlere basarak yaralanması gibi. Savaş sonrası İngiliz komutan Ian Hamilton a peki bu bir insanlık suçu değil mi diye sorulduğunda tüm asilsizliği ve ırkçılığıyla “Evet ama Türkler insan sayılamaz ki” cevabını vermiştir. Aslında Ian Hamilton a cevabı Winston Churchill vermiştir: “Kuran ı almadan Türkleri alt edemezsiniz”. Bu cihanda hakkı yenen zulme uğrayan hiç kimse Allah tan umudunu kesmesin. Rabbimizin sabır ve zaman uygulaması bize göre farklıdır ama kadir hatta külli şeyin kadiri mutlaktır. Bu yazı nerden mi icap etti? Birkaç gün önce Akdeniz de havalanan uçaklarınızdan icap etti. Bilesiniz ki Winston Churchill ve ona tabi olanların devri geçti. Kraliçenizin dediği gibi” Yüz yıl önceki gibi bizi çiçeklerle karşılayacak kişiler var” dediği kişilerin ellerindeki çiçekleri alalı iki yılı geçti. Ha bu arada piyonunuz olmaya çok hevesli Yunanistan a söyleyin; aklından bile geçirmesin. Denize dökmeyle uğraşma devri de geçti. Ve bilesiniz ki Allah’ın en sevmediği insan türü olan kibir ve zulüm özelliğiyle tıpkı Titanic in ilk ve son seferine çıkarken limandaki esrarengiz yaşlı İngiliz in dediği gibi: Hiç umut yok Hingiltere hiç umut yok.
Mustafa İZMİTLİ