Köylü denildiğinde biz köyümüzü ve orada var olan ama şehirde rastlamadığımız
her türlü güzelliği hatırlıyoruz. Diğerleri Kıbrıs gece hayatı ise köylü denildiğinde; bize, kıyafetimize, konuşma tarzımıza, düşünce yapımıza bakıp şehre getirdiğimiz çirkinlikleri düşünüyorlar…
Tasnif ve genelleme, modernizmin hediyesi “herşeyi biliyoruz” bayrağına gönder oldu artık. “-mış” gibi yapmak ise öteden beri genel karakter özelliğimiz zaten…
Helin Avşar’ın yarı çıplak resmini tam sayfa kapak yapan bir gazetenin yılbaşında meydana gelen Taksim rezaletini ( akıllara zarar, tasvip edilecek herhangi hiçbir yönü yok ve bir dostumuzun deyimiyle üç beş dallamanın fevri davranışı ) eleştirmeye ne kadar hakkı olduğunu düşünmek gerekir öncelikle…
Şehirli Hıncal Uluç’sa ben değilim, Fazıl Say’sa hiç değilim, Türkan Saylan, Arzu Yanardağ, Mustafa Altıoklar, Pelin Batu, Ahmet Hakan, Yasemin Kozanoğlu, Ayşe Özyılmazel ve aklıma şimdilik gelmeyen binlerce isimse eğer şehirli, kalsın hocam ben köyümü ve köylü olmayı tercih ederim…
Köyde doğdum, hastane kaydım yok, hangi saatte doğduğumu rahmetli annem bile hatırlamadığından yükselen burcumu bilme şansım da yok. Sabanı, tarlası olmasa da babamın kendi emeğiyle okutup büyüttüğü evlatları var çok şükür, üçü kaldı ben gurbete çıktım. Mega köy İstanbul’un ekmeğini yedim, İstanbul’un da benim emeğimi yedi. Karşılıksız hiçbir şeyin var olmadığını burada öğrendim, varoşları, itilmişleri, serserileri, şarapçıları da burada öğrendim, param biterse İstanbul’un beni çiğneyip geçeceğini de öyle. Ben geldiğim de İstanbul sadece bir şehirdi, öncesini, sonrasını, önceden gelenlerin sonrakilere bakışını da burada öğrendim.
Benden önce buraya gelenlerin para ile münasebetleri beni rahatsız etti, Etiler’de parkta yattım, Topkapı’da aç gezdim, Kadıköy’de dayak yedim, gıkım çıkmadı. Sonrasında okul ve askerlik sonrası Acıbadem ve Maltepe’de iki büyük süper market inşaatında çalıştım, Zekeriyaköy’de elektrikçilik, Avcılar’da matbaa işinde çalıştım, Çatalca’da nikahım kıyıldı, hanım doğma büyüme İstanbul’lu. Şimdi kıyısında yaşıyorum ama bunca yıla rağmen hala İstanbul’luyum demiyorum, diyemiyorum
Köylü diye tanımlama koyuyorsunuz ortaya ve ben sırf bu isim nedeniyle kendimi oraya ait hissediyorum ve siz bunun üzerine yüzlerce yafta yerleştiriyorsunuz sonrasında. Ben bunları üstlenmek zorunda mıyım? Ve böyle tanımlanmak? Nasıl ki şehir üstte saydığım bir kaç isimden ibaret değilse, köylü ve İstanbul’a sonradan gelen bizim gibi köylülerde bir kaç isimden ve davranış kalıbından öteyiz, ve tam anlamıyla bir karmaşayız.
Şehri ele almayalım, ama adını koyalım, kimsenin elinden ekmeğini, oturduğu evini de almadık çok şükür. Eşşek yüküyle kira veriyorum hem dükkana hem eve. Bedelini ödemediğim hiçbir mal varlığım da yok. Benden gidenlerin hesabını bile sormuyorum. Ama sadece şehirde ki köylüyü ele alacaksak eğer o benim işte. Şükrü Erbaş’a göre öldürülecek kişi. Anlattığı hiçbir davranış kalıbıyla alakam yok ama olsun öldürüleceksek de yine biz ölelim, yalnız güçleri yetmez haberleri olsun kendileri, oturup masa başında .sturukdan şiir yazmaya da benzemez kavga dövüş, ölme öldürme işleri…
Bir de askerlik hatırası;
Postam Fatih,
Mersinli ama Mardin’e gelene kadar dışarı yüzü görmemiş köyünden başka. Şimdi İbrahim Kutluay askerden kaçmak için Yunanistan’a gidiyor ya onun öyle bir şansı hiç olmamış. Bir gece nöbette uyurken yakaladım bunu, çok kötü bir durum, azarladım biraz, toparlandı, kızardı, ezildi, büzüldü ve hemen demliğe su koyup Arap çayına vererek kendini bütün geceyi uykusuz geçirdi doksan dokuzun o soğuk aralık ayında. Diyeceksin niye? Biraz da Reina’da eğlence devam etsin diye, Limuzinler Çırağan Sarayı’na park etsin diye, borsa da Arçelik hisse senedi değer kazansın diye, Zeki Demirkubuz küfürlü bir film daha çeksin diye, Nil Karaibrahimgil Bodrum’da konser versin diye, vesaire vesaire…
Sırf bu yüzden bile olsa Fatih İstanbul’a geldiği vakit bir bardak çayı haketmez mi?
Etmez, çünkü köylüdür, az bir müddet burada kaldıktan sonra canavarlaşıp İstiklal caddesinde şehri tehdit edecektir nasılsa.
Öperim şehirli hassasiyetlerinizi en derin saygılarımla…