Gazze’ye insani yardım götüren filoda, İsrail askerlerinin baskın düzenlediği Mavi Marmara Gemisi’nde yer alan yolculardan Muşlu Muhammed Yıldırım, Cogito Sözlük’te interaktif bir röportaj ile o gün yaşananları, olayın bilinmeyen yönlerini anlattı. Baskın esnasında yaralanacak kadar olayların merkezinde olan Yıldırım, sözlük yazarlarının sordukları ilgi çekici sorulara yine bir o kadar ilgi çekici cevaplar verdi.
Soru: Mavi Marmara olayının sene-i devriyesi yaşandı, o kadar şehit ve gazi verildi.
Fakat geçen bu bir yıl içerisinde diplomatik yollarla İsrail tarafından bir özür alınamadı. Mevcut hükümetin Mavi Marmara olayına karşı tutumunu ve girişimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cevap: Eğer bir karar alıyorsanız, bunun yerini bulması için adımlar atmalısınız. Sadece söylem olarak kalıyorsa elbette ki sonuca varmayacaktır. İsrail ile ilişkiler ancak büyükelçilik düzeyinde devam etmekteyken siz bu süreçte İsrail’e bir şeyler dayatmasanız İsrail bunu zamana yayacak ve soğuması için çalışacaktır. Beni şahsen çok rahatsız eden iki konu var:
1. Adalet Bakanlığı’nın dava açılması için hala izin vermemiş olması.
2. Tazminat konusunun konuşulması ve olayın bununla geçiştirilmeye çalışılmasıdır. Dikkat ederseniz, bazı yerli medya grupları tazminat için rakam bile telaffuz eder oldular, bu bizi gerçekten incitiyor.
Bence tüm Müslümanlar buna bir şekilde engel olmaya çalışmalıdır. Filistin sorununa çözümü hükümetlerden beklemeyen biri olarak AK Parti hükümetinin yaptıklarını artı olarak görüyorum, bence bu konunun çözümü hükümetler üstüdür. Yani eğer İslam milleti bütünüyle sürece katılırsa çözüm çok uzakta değil demektir.
Soru: Bu sene Mavi Marmara’nın yıl dönümünde, geminin ikinci kez yola çıkması planlanıyordu. Sizce Mavi Marmara gemisinin bu yıl ikinci kez yola çıkması, kimilerince ifade edildiği gibi bir karmaşa ve kaosa sebep olabilir mi? İsrail’in bu gerekçeyle Filistin topraklarında daha çok kan dökmesi söz konusu olur mu?
Cevap: Aldığımız duyumlara göre Filistin tarafının bu yılki filoda Mavi Marmara’nın bulunması noktasında daha gönülsüz davranmaları Mavi Marmara’nın filoda yer almaması noktasında belirleyici olmuştur. Eğer bir eylem yarardan çok zarar getirecekse ertelenmesinde ve hatta iptal edilmesinde hiçbir beis yoktur. Burada önemli olan organizatörlerin samimiyeti ve hiçbir güç merkezinden emir almamalarıdır.
Soru: Geçen yıl gemiye Ak Partili bazı milletvekillerinin de binmek için kayıt yaptırdığı fakat sonradan vazgeçtikleri iddiaları mevcut, bu konuda ne söyleyebilirsiniz?
Cevap: Gemiye Ak Partili milletvekillerinin bineceği yönünde bir duyum almıştım ama gelip gelmedikleriyle doğrusu çok ilgilenmedim. Çünkü gemide İslam coğrafyasından o kadar muhteşem insanlar vardı ki onların da bizim de telaşımız birbirimizi tanımak, hatta Türkiyeli Müslümanların da birbirini tanıma ve anlama noktasındaki çabaları etraftaki tüm medyatik ve siyasal oyunların dışında bir uğraşa itmişti bizleri. Eğer o milletvekillerinin son anda vazgeçtiklerini öğrenmiş olsaydım doğrusu onların adına üzülürdüm. Düşünün ki, ağzınızda Hz. İbrahim’in içine atılacağı ateşi söndürmek için bir damla su var, siz gidip o damlayı ziyan ediyor, büyük bir payeden mahrum kalıyorsunuz. Bence o gemide bulunmak hac ibadetinden daha öncelikliydi önem bakımından.
Soru: Gazze’nin İslami direnişin sembolü gibi lanse edilmesi noktasında bir takım çevrelerin eleştirileri söz konusu. Dünyadaki başka Müslümanların sıkıntıları, örneğin Avrupa’da yaşayan Müslümanların haklarının savunulması, Afrika’da sömürülen toplumların dünya kamuoyunda daha fazla yer almasının sağlanması gibi konularda, aktivistlerin başarısız olduğu eleştirisine katılıyor musunuz? Gazze sembolü üzerinden yürütülen İslami ‘var olma’ çabasının yetersiz kaldığını, bunun sadece Ortadoğu’da bir Yahudi-Müslüman mücadelesine dönüşme tehlikesiyle karşı karşıya kalarak, bu direniş veya farkındalık çabasının dünyadaki diğer Müslümanları temsil edemediği ve sorunlara çare olmadığı gibi yorumlara neler söylemek istersiniz?
Cevap: Gazze merkezli değil ancak Mescid-i Aksa eksenli bir mücadeledir bu. Çünkü bu mescit İslam dünyasının ilk kıblesi ve Miraç hadisesinin vuku bulduğu yer olması sebebiyle kutsal bir merkez mahiyetindedir. Ayrıca Batının uzun yıllardır İslam dünyası ile İsrail üzerinden varlığını devam ettirdiği ve güç dengelerinin adil olmadığı açık bir cephedir. Bu sebeple Filistin konusundaki mücadele azmimiz hiç sekteye uğramamalıdır. İslam dünyasının Kürt coğrafyasında yaşayan biri olarak eleştiri ve sitemlerinize katılmakta, aynı hisleri ve temennileri paylaşmaktayım. Katılma sebebim önce insan ve sonra da Müslüman olmamdır. Türkiye’de herhangi bir devlet aleyhine dava açmak Adalet Bakanlığı’nın iznine tâbi ve Adalet Bakanlığı şimdilik bu izni vermedi. Vereceği konusunda da bende bir kanaat hâsıl olmuş değildir. Hatta hükümetin dava açmaktan ziyade, İsrail ile anlaşma yolu seçtiği açıktır.
Gemideki olaylarda İsrail askerleriyle mücadelemiz sırasında 3 asker esir alıp alt katta bulunan arkadaşlarımıza vermiştik. Bu askerlerden elde ettiğimiz silahları aşağıya attık ve aşağıdaki arkadaşlarımız da bu silahları denize attılar. Yani istesek o silahları çok rahatlıkla kullanabilirdik, ancak daha önceden bu konuda kendi aramızda yaptığımız konuşmalarda Yahudi askerlerini öldürmeme konusunda mutabakata varmıştık. Eğer biz Yahudi askerlerinin birini dahi öldürmüş olsa idik bu ikiyüzlü Batı ve yandaşlarının ekmeğine yağ sürmek olurdu. Bu haliyle bile bizi suçlu görmek isteyen dâhili ve harici insanların eline, öyle bir durumda müthiş bir koz vermiş olurduk. Tabii bu noktadaki hassasiyetimiz Filistin davasının zarar görme endişesinden kaynaklanmaktadır. Yoksa ne Batıya ne de başkasına şirin görünme çabası değildir.
Soru: Mavi Marmara baskını sonrası M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yaptığı ‘otorite’ açıklaması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cevap: Hocaefendi’nin açıklamalarını ilk duyduğumda ne hissetmiş olabileceğimi sizler de tahmin edebilirsiniz doğrusu. Bu konu konuşulurken, Bülent Yıldırım’ın canlı yayında olduğu bir televizyon programını aramıştım ve onlara bazı şeyler söylemiştim. Programın sunucusu ve Bülent Yıldırım tarafından sansüre tabi tutulmuş söylediklerim. Ekranlara eksik verildiği için bayağı bir sıkıntı çekmiştim. Bu durumu burada anlatmamın nedeni bilinmesini istememdir. Konuyla ilgili bir yazı da kaleme almıştım. Özetle şöyle söyleyebilirim; belki bu seferi gerçekten doğru bulmuyordur Hocaefendi. Bu konuda ona da ve öyle düşünen hiç bir Müslüman’a da neden böyle düşünüyorsunuz deme hakkımız yok lakin şu örneği vermiştim. Sizin bir akrabanızın başına bir musibet geldiğinde önce acısını mı paylaşırsınız yoksa gidip ben sana demiştim mi dersiniz? Şunu tüm samimiyetimle ve yemin ederek söylüyorum; ben Hocaefendi’nin açıklamalarını duyduğumda yaralarım sızlamış ve hatta kanamıştı. Allah’a şöyle seslenmiştim; ‘Yarabbi, eğer samimiyetinden dolayı söylüyorsa Sen onun kalbine şifa ver yok eğer birileri söylettiyse Sen şahitsin ki ben ona hakkımı helal etmiyorum ve Senin huzurunda ondan davacıyım!’
Soru: İsrailli askerlerin bu kadar ileri gideceğini, silah kullanacağını daha önceden düşünmüş müydünüz?
Cevap: Ambargonun kırılması demek İsrail’in sonunun başlangıcı demektir, bu yüzden bize saldıracaklarını bekliyordum.
Soru: İsrail askerlerinin saldırısı sırasında siz herhangi bir yara aldınız mı?
Cevap: Saldırı esnasında bacağımdan kurşun yarası ile yaralandım. Bacak kemiğimde 20’nin üzerinde kırık meydana geldi. Bu kırıkların 6 parçası halen iyileşme sürecindedir. Sırtıma iki kurşun sıkıldı, ancak can yeleğini parçalayıp vücuduma zarar vermeden sektiler.
Soru: Yaralandığınız anda neler hissettiniz?
Cevap: Vurulduktan ve İsrail askerlerinin yanı başımdaki yaralı kardeşim Ali Haydar Bengi’yi işkenceli bir şekilde infaz ettiklerini gördüğümde sıranın bana geldiğini düşünmüştüm. O anda insanın gözü Hz. Azrail’i arıyor, bana nasıl yaklaşacak diye düşündüm ve askerler başımızı kaldırmamıza izin vermediklerden dolayı bana yaklaşan ayaklar arasında Azrail Aleyhisselam’ın ayağını aradım.
Soru: Bu soruyu sormak bile zor fakat gemideki infazlardan herhangi birine yakinen şahit oldunuz mu? O anları anlatır mısınız?
Cevap: Şehitlerden Ali Haydar Bengi ile aramdaki mesafe yok denecek kadar azdı. O vurulup düşünce ve ben de yanında yerdeyken rastgele sıkılan kurşunlardan başımızı koruyabilmek için elimin birini kendi başıma diğerini onun başına koymuştum. Yahudiler gelip onu benden aldılar ve yarım metre diyebileceğimiz bir mesafede infaz ettiler. Ruhunu tam teslim etmeden yanımdan sürükleyerek götürdüler. Burada bir parantez açmakta fayda var sanırım. Özellikle Ali Haydar Bengi’den söz etmemin nedeni; bu ağabeyimiz kolundan bir kurşun yemiş halde ve yerde yatmakta iken acımasızca infaz edildi. Yaralı olarak yerde yatmakta iken kendisine kısa mesafeden 3 kurşun daha sıkıldı. Sonra sürükleyerek götürdüler onu. Fakat daha sonra otopsi sonucu 9 kurşunla şehit edildiğinin belirlendiğini öğrendim. Demek ki merhumun vücuduna sonradan 5 kurşun daha sıkılmıştı. Neden böylesine vahşi bir infaza kurban gitti sorusuna da peşinen cevap vereyim. Ali Haydar Bengi çok iyi derecede Arapça biliyordu ve geminin en aktif insanlarından biriydi. Yahudilere ön istihbarat gitmiş veya gece başımızda dolaşan heronlar, onun işin merkezinde olduğuyla ilgili görüntü almış olabilirler. Tabi bunlar teferruattır. Asıl önemli mesele bence onun yaşamında gizli, biraz araştırırsanız şahadeti ne denli hak ettiğini görürsünüz diye düşünüyorum.
Soru: Kayseri’den gemiye katılıp gemide şehit olan en genç isim olan Furkan ile hiç görüştünüz mü?
Cevap: Furkan kardeşimle tanışıklığımız vardı hatta şahadetinden bir kaç saat önce yaptığımız bir röportaj tarzı ses kaydımız mevcuttur. Babası Ahmet Abi’ye gönderdim o kaydı, şimdilik ailesi müsaade etmediği için sizinle paylaşamıyorum ama inşallah ileriki bir zamanda herkesle paylaşabilirim müsaade dâhilinde. Şunu söyleyeyim, galiba duanın kabul olduğu zamandı ve bana söylediği son sözler şunlardı; ‘Ağabey, Allah şahadet şerbeti içmeyi nasip etsin.” Ben de âmin diyerek mukabelede bulundum. Furkan alnından vurulunca bana bir-iki metre mesafede olan ve o anda yüzünden kurşun yiyen Muharrem kardeşin kucağına düştü. Muharrem şu an hayatta, yüzüne gelen kurşun ağzının içinde dolaştıktan sonra boğazından çıktı. Allah’ın hikmeti diyelim ama çok ilginçtir, kendisi Kur’an-ı Kerim hafızıdır ve ses tellerine hiçbir zarar gelmedi çok şükür.
Soru: Filistinlilerin içinde bulundukları hale bu baskın vesilesiyle belki daha iyi tanık oldunuz, bu hususta duygularınızı öğrenebilir miyiz?
Cevap: Hastaneye götürüldüğümüz günden sonraki gün İsrail’in bize karşı tavrı değişti ve Türkiye’ye getirilip en iyi hastanelerde çok iyi doktorlar ve sınırsız imkânlarla tedavi edildik ve ediliyoruz. Ama Filistinliler vurulduktan sonra bizim sahip olduğumuz imkânların belki de milyonda birine sahip değiller varın gerisini siz düşünün. Hâsılı, Filistinlilerin ne çektiğini anlayabilmek için Yahudilerle karşılaşmak gerekiyormuş hakikaten, ama bu bile belki tam olarak yeterli değil.
Soru: İsrail askerleri gemiye inmek üzereyken ilk olarak gemideki yolcular mı sapan ve sopaları kullandılar, yoksa ilk olarak onlar mı ateş etti üzerinize?
Bu konudaki yorumlara zaten vakıfsınızdır ama mesela “o durumda acaba karşılık verilmese gemide ölüm olayı olmaz mıydı?” gibi sorular soruluyor, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Cevap: İsrail askerleri önce hücum botlarla geldiler ve bundan yaklaşık 1 dakika sonra da helikopterler göründü. Hücum botları fark etmemiz ile Yahudilerin ateş etmeleri aynı anda oldu, arada hiç süre yoktu. Ateş ederek mi gelmişlerdi, yoksa biz mi geç gördük geldiklerini, emin değilim. Ama kesinlikle öldürmeye gelmişlerdi. Nedeni de aslında çok açık; bu gemiye yapacakları saldırı ile yayacakları korku sonucunda deniz ambargosunun kırılmasına bir daha kimsenin cesaret edememesini sağlamaktı amaçları, diye düşünüyorum. Dolayısı ile bizim direnişimizden ziyade onlar kendi programlarını uyguladılar.
Soru: İsrail askerlerinin hüngür hüngür ağlayacak kadar korktukları rivayet edildi sıklıkla. O denli korkmuş oldukları doğru mu, sizin gözlemleriniz ne yöndeydi?
Cevap: İnanın abartmıyorum, biz gerçekten çok şaşırmıştık askerlerden biri bir türlü silahını çekemiyordu, öylesine bir titreme nöbetine yakalanmıştı ki sırtından bir türlü tüfeğini alamamıştı ve arkadaşları yardımcı olmuştu. Askerlerin genelinde bıçak ve el bombaları dışında üçer silah vardı ve inanın birçoğu tokat yememek için yere yatıyordu. Eğer helikopterlerdeki keskin nişancılar olmasaydı aşağıya inenlerin hepsi teslim olacaktı.
Soru: Mağdurun kim, suçlunun kim olduğu konusunda gerçek ile kurgu arasındaki o çizgi günümüzde çokça silikleşti malumunuz. O gemide bir çağrı amacıyla bulunan topluluğa karşı uygulanan o vahşeti ve bunun dünya basınındaki yansımalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cevap: “Söz konusu İslam olduğunda küfrün tek millet olduğu” düsturundan hareketle Batı ve işbirlikçilerinin sergilediği tavırlar veya yaptıklarını örtbas etmek için gösterdikleri kayıtsız ve kurgusal tutumlar beni şaşırtmamaktadır.
Soru: Mavi Marmara’da bulunan Müslümanlar farklı âlimlerden beslenen, farklı düşüncelerdeki pek de homojen olmayan bir topluluktu. Sakıncası yoksa sizin beslendiğiniz kaynaklar nelerdir? Yazmış veya yazmakta olduğunuz herhangi bir mecmua yahut web ortamı var mı?
Cevap: Gemi neredeyse bir Türkiye karması gibiydi ve bu çok güzeldi. Hemen hemen her kesimden İslami duyarlılığa sahip kimselerin ve dünya Müslümanlarının çeşitliliği hepimiz için mutluluk nedeniydi. Benim İslami düşüncemin şekillenmesinde ve Filistin konusuyla ilgili hassasiyet sahibi olmamda babamdan sonra M. Fidan Güngör ve Molla Mansur Güzelsoy mihenk taşlarıdır.
Diğer sorunuza gelince, www.fıtrat.com ve www.ufkumuz.com isimli sitelerde 2002’den bu yana düzenli olarak kültürel ve siyasi yazılar yazmaktayım.
Soru: Mavi Marmara gemisinde azımsanamayacak bir süre geçirdiniz ve gemidekilerle birlikte birçok şeye şahit oldunuz. Bu süreç boyunca kıskandığınız/imrendiğiniz bir şey oldu mu?
Cevap: O gemide kıskanılacak olanlar benim açımdan yalnızca şehitlerdir.
KAYNAK: www.cogito-sozluk.com