https://juragankomik.com
Cuma , 19 Nisan 2024

Mürteci Sözlük Prof.Dr. Kemal Sayar ile İnteraktif Röportaj Yaptı

Mürteci Sözlük tematik sözlükler içerisinde, kendine has işlere imza atmaya devam ediyor, bir duruş etrafında birleşmiş yazarlardan oluşan mürteci sözlük ekibi, yaptığı yardım faaliyetleri ile, çektiği kısa filmlerle çıkardığı dergi ile ve en son röportajları ile adından sıkça söz ettiren bir oluşum.

Bu röportajlardan sonuncusunu Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Başhekimi, yazar psikolog Kemal Sayar ile gerçekleştirdiler, farklı yazarların soruna interaktif ortamda cevap veren Kemal Sayar, Sosyal Medya hakkında da önemli açıklamar yaptı ve çıkacak kitabınında müjdesini verdi.

Bu keyifli röportajın tam metni şöyle;

mulkiyetsiz sormuş; önce öykü yazarı ve şair sonra prof. dr. diyerek sadece zamana dair bir yaklaşım mı sergilemiş olduk yoksa bu yaklaşımın yansıması kemal sayar’ın kendinde de mevcut mudur?

evvelen çok selam.

şairliği özlüyorum ne ki şairlik insanın kendisiyle başbaşa kalmaklığına ihtiyaç duyuyor. şiir bana yalnızlık anlarında uğruyor. uzun kesintisiz yalnızlıklarda. anın bölünmediği durumlarda. şimdi böyle bir hayat yaş(a)yamıyorum, bu yüzden de kala kala prof.dr. olarak kaldım.

fuu sormuş; yavaşlığın sınırı nedir hocam? yavaşlayana çarpmazlar mı bu dünyada? bu konudaki ahengi nasıl sağlarız?
-‘denge’ nerededir?
-terapi dediğimiz, yavaşça beklemek midir?

yavaşlık, hayatın içinde değerli olana zaman ayırabilmek için durmayı becerebilmek demek bana sorarsanız. mesela, bir dostunuzla konuşurken çalan cep telefonuna bakmamak. mektuplar yazmak. sevilenle geçirilen zamanları derinlemesine, bölmeden yaşamak. kainatın ritimlerini fark edebilmek. hayatı temaşa edebilmek. fazlası, kitapta mevcut.

zin sormuş; yakın zamanda bir yazar ve şairle bir iftar masasında sohbet etme imkanı bulduk. bir arkadaşım “edebiyat dünyasına yenice girmekte olanlara bir tavsiyeniz var mı?” sorusunu yöneltti kendisine. cevaben şöyle dedi;

“tavsiyelere fazlaca kulak kabartmayın. ilk romanımı yazmaya başladığımda ortaya çıkmış birkaç sayfalık bölümünü eleştirmesi için kıymetli bir yazara okuttum. tavsiye niteliğinde şevkimi kıracak birkaç şey söyledi. sonrasında bıraktım o dosyayı. yıllardır kütüphanemde tamamlanmayı bekliyor.”

ilk kez tavsiyelere kulak kabartmayın. siz sadece yazın. durmadan yazın mealinde konuşan bir yazarla karşılaştım. esasında bu (eleştirilebilirliği ile birlikte) içimi ferahlattı. (“tavsiyelere kulak kabartmayın” ifadesinin de bir tavsiye olduğunu gözden kaçırmayarak…)

tavsiyelere kulak kabartmamak fikrine katılıyor musunuz?
katılmıyorsanız sizin tavsiyelerinizi alabilir miyiz?


tavsiyelere kulak kabartalım, usta yazarlardan gelen hayırhah tavsiyelere elbette . ancak tavsiyeler bizi hayal kırıklığına uğratmamalı. çile yolunda bir derviş misali, aşk ve ıstırapla pişeceğimizi, olgunlaşacağımızı unutmadan. yazı narsistik bir heves olarak kalmamalı, kendimizi göstereceğimiz, övüneceğimiz bir iktidar aracı olmamalı. bir sızımız, bir derdimiz varsa eğer çıkmalıyız meydana, yazmak hem bize hem bizimle hemdert olanlara bir şifa olmalı. bunun için de ter akıtmak lazım, faulkner’in söylediği gibi yazarın hamuru ter ve ıstırapla yoğrulmuştur.

zin sormuş; şiir yazan bir insan ne zaman “ben şairim” diyebilir? şiir eserleri veren birinin şair olduğunu iddia edecek mercii kimdir?
bütün bunlar çok subjektif değerlendirmelerdir. rilke, ‘insan kırkından sonra şiir yazamıyorsa şair değildir’ anlamına bir şeyler söyler. şiirin zamana direğenliği, sözünüzün başka kalplerde bulduğu yankı, mısralarınızın başka gönüllerde çoğalabilmesi..bütün bunlar ancak bir zaman sonra fark edilebilecek şeyler. yine de şair ‘kulak asma övgüsüne sen halkın’ dediği gibi puşkin’in; şiirini, alkış almak için yazmaz. bir çilesi, bir derdi vardır ve o samimi dert başkaları tarafından hissedilmekledir ki aksi seda bulur. şairin ünvana da , tescil edilmeye de alkışa da ihtiyacı yoktur. söz söyleyebilmenin kendisi bizatihi onun mükafatıdır. kalbinin sızısı ona yeter.

tek olanin ilki sormuş; neden ağlar insan hiç sebep yok(sanıyor)ken?
sebep her yerdedir. sebep onun varoluşuna gizlenmiştir. var olmak zaten acı çekmektir. ancak hissedebilenler ağlar.

tek olanin ilki sormuş; tuzun tansiyona sebep olmasını bildiği ve tansiyon hastalığına yakalandığında bie daha tuz yiyemeyeceğini bildiği halde hala tadına bile bakmadan tuz dökmesi gibi insanın; yanacağını, yâr’den ayrı düşeceğini, yâr’in rızasından mahrum kalma olasılığını bile bile.. bile bile neden günah işler insan, ya da tersinde bakarsak, neden boş oturmak hoş gelir oturduğu yerden zikirle gönlü mutmain edebilecekken?
çözemiyorum hocam, kendimden aşinayım bu hale ve çözemiyorum…

her şey zıddıyla kaimdir. günah olduğu için sevap vardır, düşüş olduğu için yükseliş vardır. yaratıcı er-rahim olduğu için aldanış ve affediliş vardır. mesela, ölüm olmasaydı aşık olabilir miydi insan? aldanış olmasaydı dünya sınavının bir kıymeti olur muydu?

zin sormuş; mesleğinizle yazarlığınız arasındaki bağı merak ediyorum. birbirinden götürdükleri var mıdır? yahut birbirine verdikleri?

insan büyüleyici bir varlık. insan ruhunun koridorlarında gezinmek bana hep heyecan veriyor. mesleğim şairliğime ilham veriyor ama en çok şiirle düşünmek veya şiirli düşünmek mesleğimi adam ediyor, onu hizaya sokuyor. şairler, edebiyat adamları insan ruhu konusunda bize çok ilginç çözümlemeler sunuyor. bazen bir mısranın anlattığını sayfalarca makale dile getiremez. o yüzden freud’un şu sözü anlamlıdır : ‘nereye gittiysem, benden önce bir şairin oraya uğramış olduğunu gördüm’. şiir insanı terbiye eder.

tek olanin ilki sormuş; hocam, ne olacak bu gençlerin hali? içimiz mi boşaltılıyor, nedir?
önceden asosyal gençler vardı, şimdi e-sosyal gençler var. interaktif sözlükler de belki e-sosyallerin mekânı ama yine de göreceli olarak twitter ve facebook ile mukayese edildiğinde daha usturuplu ve belki faydalı denebilir. amelde pek bir aktivitesini göremediğimiz gençlerimizin e-sosyal olabildikleri mekânlarda âlim kesildiklerine şahidiz.. ne dersiniz? iyi miyiz?

önümüzdeki aylarda sosyal medyanın insan ilişkilerini nasıl değiştirdiğini konu alan bir kitaba başlayacağım. ben alarmist değilim, ortalıkta tehlike çanlarının çaldığını düşünmüyorum. her yeni teknoloji beraberinde bir dolu endişe getiriyor. bu doğal bir seyir, paniğe kapılmayalım. ancak bu teknolojilerin kar-zarar hesabını da yapalım. sözlükleri ilgiyle izliyor, gençlerin ne konuda nasıl düşündüklerini öğrenmeye çalışıyorum. ancak görsel kültürün yazılı kültüre, imgenin öze galip geldiğini görüyorum. televizyon ve popüler kültür insanları adeta afyonluyor. yeni çıkan bir kitapla ilgili entry bulmak pek zor ama her yeni tv dizisi alakaya mazhar oluyor. ‘e-kolaycılık’ diyebilir miyiz buna? uzun mesele, kitapta anlatacağım çok şey var. hele ‘facebook aşkları’ mevzuu var ki, hakikaten çok postmodern durumlar.

usturublu sormuş; insanın kafasındaki yönetmenle içindeki sesin anlaşamaması durumu nasıl açıklanabilir? zira bazı anlarda, olmaya çalıştığımız kişilikle olaylara verdiğimiz tepki çelişebiliyor. acaba böyle durumda tercihimizi hangisinden yana kullanmak doğru olur?

akıl ve kalb. akıl ve duygu. akıl ve aşk. binlerce yıllık ikilem.bu konuda çok uzun konuşabilirim. narziss ve goldmund( herman hesse) muazzam bir kitaptır bu konuda. insanın bu çağdaki derdi kendisi olabilmektir. ne kadar sahiciyiz? ne kadar kendimiziz? ne kadar oynuyoruz? ne kadar halisane yaşıyoruz? içimizde yaşanmayı bekleyen bir hayat var ve biz ona ne ölçüde sadık kalabildik? başkalarının övgüleri için yaşadıysak, hakkın ve adaletin safında değil de statükonun safında yer aldıysak, bir hayatı hiç sorgu sual etmeden yaşayıp gidiyorsak doğru bir hayat yaşamamışız demektir. ‘yanlış bir hayat doğru yaşanamaz’. kendiniz olun, var edene ve kendinize sadık kalın, kalabildiğiniz ölçüde.

zin sormuş;
yazmak bir ego tatmini midir? bir insan neden kitap yazar, bastırır? neden anlaşılma ihtiyacı hisseder yahut neden ifade etmelidir kendini diğerlerine?
özellikle edebi eserler bağlamında merak ediyorum bunları. bilgi paylaşımı diyebilir miyiz? duygu paylaşımı yahut?

yazma ihtiyacı peki? o neden ve nereden gelir?

derdi olan insan yazar. yazmak kendine bir gökyüzü açmaktır. yazmasaydım çıldıracaktım der sait faik, yazmak bir tekinliğe sığınmaktır. seninle aynı ruh frekansında dolaşanlarla buluşma, onunla konuşma, buluşma ihtiyacı da diyebiliriz.derdi olmayan adam, yazsa ne yazar?

tek olanin ilki sormuş; genç bir müslüman akademisyene bir iki cümle nasihat verecek olsanız, ne dersiniz? alanı ne olursa olsun yaptığı iş ile allah’ı anlatabilir mi bir akademisyen türkiye şartlarında?

nureddin topçu merhumun, ‘ben dershaneye/dersliğe bir ibadethaneye girer gibi girerim’ mealinde bir sözü vardır. yaptığı işi aşk ve samimiyetle yapmaktan özge bir nasihat olur mu?

tek olanin ilki sormuş; ‘bilmek, yanmaktır’ diyor üstad necip fazıl. yanmıyorsak, bilmiyor muyuz hocam? ya da oradaki bilmek, bizim bildiğimiz bilmekten başka birşey mi?
meşhur, mum ve pervane metaforu. islam sembolizmi bu hikayenin çok farklı versiyonlarıyla çok şey anlatır. bir pervane ateşi bilhakkın bilmek için kanatlarının onda yanmasına razı olur. buradaki bilmek, bilmenin çok derin bir katmanı. yok olmayı göze almadan hakiki manada olmak mümkün değil. ‘ballar balını buldum / kovanım yağma olsun’ diyebilmek.

beklemek sormuş; “hayat çözülmesi gereken bir sorun değildir” diyorsunuz hüzün hastalığı adlı kitabınızda. “hayatın katlanmamız gereken bir şey olduğunu” ve “çözümü olmadığını “belirtiyorsunuz. “katlanmak” bir nevi “yalanlara inanmak” haline dönüşmedi mi günümüzde? “hayata adapte olmak” ile “dünyaya fazlaca kendini kaptırmak” mefhumlarının sınırı nasıl çizilmeli?
önce feraset. değiştirebilecek olduğunu anlamak ve değiştirmek. değiştiremeyeceğini (sözgelimi bir doğal afeti) kabullenmek. yalanlara inanmak zorunda değiliz. hayata adapte olmak gibi bir zorunluluğumuz yok, eğer etrafımızda yalanlar hüküm sürüyorsa. ‘günümüzde gerçek delilik, yanlış bir bilinçle yanlış bir hayata adapte olmaktır’ demişti bilge psikiyatr ronald david laing. bir hayat özgürlük ve adaletin sevdalısı değilse, kendisine karşı bile dürüst olmayı beceremiyorsa neye yarar?

tek olanin ilki sormuş; pazartorbasi soruyor: “zamanınıza mani olmayacak kadar düşünerekten bizler için en azından yalnızca bir nasihat?”…
bir nasihat : sağda solda size nasihat edenleri dinlemeyin! yok yok..elbette fazıl insanları dinleyin. hayatı tecrübe ederek yaşamaktan güzeli yoktur. ama hadi şöyle bir şey söylemiş olayım: güzeli arayın, güzelliği arayın, fıtratınıza sadık kalın, soru sorun, muhalif olun, ezmeyin, ezilmeyin, umut ve nezaket üzere yaşayın,varoluşun her bir anını kıymetlendirin. kıymetini bilin her şeyin.

tek olanin ilki sormuş;
hocam, sorularımızı hoş görmenize vesile olmasını umarak… ‘aptalca sorular sorun. eger sormazsaniz, aptal kalmaya devam edersiniz..’ alvan r. feinstein
aklın putlaştığı bir çağda aptal kalabilenlere ne mutlu!

yorgunanka sormuş; kemal hocam

1 şizofrengi dergisi ile görünür olmaya başladınız ilk olarak. peki sizin takip ettiğiniz ettiğiniz, sevdiğiniz, severek okuduğunuz dergiler oldu mu son dönemde? ayrıca genel manada dergilerde yapılan edebiyatı nitelikli bulur musunuz?
2 neredeyse sizden bile daha ünlü olan sonsuza dek sophie nin öyküsünü paylaşır mısınız bizimle?

3 türk akademyasının halktan kopuk bir biçimde kendi entelektüel kulelerinde yaşamalarını bir aydın olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
4 mutlu musunuz?
dergileri izlemeye çalışıyorum. edebiyat dergileri arasında dergah dergisini bir okul olarak görüyorum. sophie, buruk bir aşk hikayesi işte. şarklı çocukların hikayesi. gücü her satırının derin bir hissedişle yazılmış olmasında. entellektüel kule? çoktan yıkıldı o kuleler. mutlu muyum? bazen.

tek olanin ilki sormuş; çıkıp yüksek bir yerden ‘merhamet!’ diye seslensek, fayda eder mi? ‘gözyaşı çeteleri’ kurabilecek kadar kalan sağ var mı elde sizce?

fayda eder, ediyor. dünyada diğerkamlık ve empati kültürü, zalimlerin kibrine inat yükseliyor. iş merhameti unutmamakta.merhamet eden, merhamet edilir.

luppiye sormuş; asrın en büyük hastalığının ilmî enâniyet olduğuna katılıyor musunuz? neden bir ilim sahibi bir diğerini çekemiyor. ilmin izzeti var mıdır?
ilmin izzeti tevazudur. enaniyetin olduğu yerde ilim de din de berhava olur. o yüzden geleneksel islam alimleri metafizik bilgiyi bilgi hiyerarşisinde en üst sıraya yerleştirirler. aşkın kılavuzluk etmediği bir ilim, atom bombaları üretir. merhum izzetbegoviç’in dediği gibi : ‘bilime evet, ama sanatın olduğu bir dünyada!’ akıl aşkla dizginlenmeli ki kibrin seline kapılıp gitmesin.

kecelikalem sormuş: hocam öncelikle hoş geldiniz. sizinle yapılan bir söyleşide “merhamet öğrenilebilir, çünkü ruhumuza kodlanmıştır” cümlesini sarf etmiştiniz. doğduğunda merhamet ile var olan insan, daha sonra bu hasletini nasıl kaybeder? merhametsizliğin artmasında insanların dinden uzaklaşmalarının etkisi ne kadardır?
not: “merhamet” adlı kitabınızı henüz okuma fırsatı bulamadım. bu ve benzeri sorulara kitabınızda cevaplar bulabileceğimizi düşünüyorum.

‘biz büyüdük ve kirlendi dünya’ diyor şair. fıtrat temizdir. insanın içine doğduğu dünya o fıtratı iyi ya da kötü yönde besleyebilir. insanı meleksi bir varoluşa da kanatlandırabilir, onu aşağıların aşağısı da kılabilir. kitapta bu meseleleri tartışıyorum.

fukaraca sormuş; sayın hocam, huzur isyanda mıdır?
bir ‘isyan ahlakı’nı içinde taşımalı insan, kötülük karşısında susanın dilsiz şeytan olduğu söylenmiştir. isyanın nesnesini doğru belirlemek gerek, hayat tercihleri de burada tebellür eder. bana neye isyan ettiğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. senin ‘la’n ne, kim? la dediğinde kime diyorsun? cevabın senin aynandır.

tek olanin ilki sormuş; yediklerimizle duamızın kabul olup olmaması arasında bir bağlantı var mı?
haram yiyorsak, evet

tek olanin ilki sormuş; ‘gereksiz bilgi’ diye bir kavram var mıdır? bilgi gereksiz olur mu? işimize yarayıp yaramayacağı belli olmayan bilgiden gereksiz diye kaçınmak doğru mudur? gereksiz bilgi veya bilgi kirliliği varsa eğer, hangi bilginin ihtiyaç olarak karşımıza nasıl çıkacağını kestirebilir miyiz?
hayra tebdil olmayan bilgi gereksizdir. insanlığa hayır ve fayda olarak dönmeyen bilgiden söz ediyorum. bilginin hayra mı şerre mi inkılab edeceğini evvel emirde bilemeyebiliriz. ancak süreç içinde ondan bir hayır beklemiyor isek onu gereksiz bilgi kategorisine sokabiliriz. zaman büyük bir değer ve onu iyilik için kullanmak gerek.

tek olanin ilki sormuş; hocam, bir de size soralım, kısaca bir cevapla; insan ne ile yaşar?
insan anlam ile yaşar.

fukaraca sormuş; insan gerçeklerin ne kadar farkında olursa olsun , kendini kandırma gücünü neden kaybetmiyor?
insanın zihinsel kısa devreleri var. kendimizi olduğumuzdan daha akıllı, daha güzel, daha haklı görmeye eğilimliyizdir. bu bize dünyada bazı sıkıntılara tahammül edebilmek için geçici bir dayanak sağlar. ancak kendisiyle yüzleşerek, kendi kısa devre ve kör noktalarını tanıyarak insan; kemalat yolunda mesafe kat eder.

sunger sormuş; sizce bir insanın dindar olmasıyla,var olabilecek psikolojik sorunlar arasında bir bağlantı var mıdır? biraz tıbbi bir soru gibi oldu ama.
bazen olabiliyor. kimi dindar insanlar kendi nefislerini çok fazla kınıyor, nefislerine zulmediyor. kimileri takıntılarını din ediniyor. dindarlığın kendisi bazen modern dünya ile bir gerilime yol açabiliyor. heva ve hevesi din edinmek, kendi kişisel zaaflarını dini bir kılıfla sarıp sarmalamak da görülebiliyor. uzun ve derin konuşulacak bir mesele…

dutyemisgeveze sormuş;
her şeyin bir anlamı var amenna peki ya sonsuza dek sophie *’nin anlamı nedir, ya da ne olmalıdır?

aşk bir çiledir. kim ki o çileye taliptir, yanmayı göze almıştır. ‘ancak söylenemeyen aşk, aşktır’ : ‘love that never told, can be’ diyor willliam blake, ‘aşkını anlatmaya yeltenme sakın, ancak söylenmemiş aşklar aşktır’ .

ubeyit hatipzade sormuş; sonsuza dek sophie şiirinizde kristal gençlerden bahsediyordunuz. kimlerdir hocam bu kristal gençler ?

onlar aşkını söyleyemeyen şarklı çocuklardır. leyla için çöle talip olanlardır. allaha inananlardır. sevdiğini görünce yüzü kızarabilenlerdir. haya ehli ve hayat acemileridir.

bu vesile ile tüm sözlük yazarı dostlarımıza, sual eden kardeşlerimize teşekkür ederim. bayramınızı tebrik ederim. esenlik üzere kalın.

Hakkında Hasan Yener

SM Haber Genel Yayın Yönetmeni SEO - Digital Pazarlama - Sosyal Medya Pazarlama iletisim@sosyalmedyahaber.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir