Bir babaya, hiç bir kanıt olmadan, öz kızına tecavüz edebileceği iddiasında bulunmak bize has bir zalimlik! Ne olduysa yine Twitter’de oldu ve birileri, bir anda #DilanaNeOldu hashtagıyla (heşteg diye okunuyor sanırım) esip gürlenmeye başladı. Açıkçası bu başlığa yazı yazanların yüzde 99.9’u değil, tamamı, -evet tamamı- eminim bu konuda hiçbir şey bilmeden yazıyorlardı. Ve her zaman olduğu gibi sosyal medyada bir anda tsunamiye dönüştü ‘Dilan’a Ne oldu?’ sorusu.
Neler denmiyordu ki?
Kimilerine göre üç yaşında bir çocuk üç gündür kayıptı ve bir arazide ölü olarak bulunmuş, tecavüze uğradığı anlaşılmıştı.
Başka birilerine göre, 3 yaşındaki Dilan’a babası taciz ve tecavüzde bulunmuştu.
Buna göre nispeten insaflı öteki ise, Dilan’ı bir akrabası tecavüz edip, öldürmüş ve arka bahçeye attığını yazıyordu pervasızca.
Modern çağın ideolojisi böyle bir şeydi; mesele ne olursa olsun, furyaya dönüşüyor ve bir şekilde siz de bu derin dalgalanmada yer almanız için zorlanıyordunuz. Parmağı klavyeye uzanan pek çok kişi, işin aslını faslını bilmeden, öğrenmeden (öyle bir şeye ihtiyaç da yok zira!) döşedikçe döşüyordu mesajı. Tivitler, facebook mesajları milyonları buluyordu. Olayı protesto etmemek ayıp sayıldığı için, herkes rahatlıkla istediğini döşüyor, ağız dolusu hakaretler, suçlamalar gırla gidiyordu. Üstelik duruma bakılırsa, Dilan hariç bu olayda masum da yoktu.
Aile zaten tecavüzü gizleyen sapıklardı(!)
Akrabalar potansiyel tacizci ve ört/bas ediciydi(!)
Doktor, gerçekleri gizleyen namussuz(!)
Bölge, zaten olağan şüpheliydi (!)
Ünlülerimiz görüş bildirir de medya haber yapmaz mı? Aşkolsun! |
Ah bu maydanoz meşhurlar!
Ünlülerimiz de –maalesef sıfır bilinç ile bu linç kampanyasına ön ayak oldular. (bkz)
Tabii bu manzaradan ideolojik hasat elde etmek isteyenler de elbette boş durmuyor. İşi AKP iktidarına bağlayanlardan, ‘dindar nesil’e kadar sündürenler çıkıyordu. Bazıları daha da sertti bu konuda; terörden, doğu insanının hep böyle olduğundan filan sektirerek giriyordu topa.
Olayı, bizzat şahitlerin tanıklığıyla ele almadan, hadise sosyal aleme nasıl düştü ona bakalım.
Sanliurfa.com’un haberi |
www.sanliurfa.com Urfa’nın en çok takip edilen sitelerinden biri. Bu sitede ‘Küçük Dilan’ın Sır Ölümü’ başlıklı bir haber yayınlandı. Site yetkilileri başları ağrımasın diye, şimdi yorumları yayından kaldırmış ama bu habere yapılan ilk yorum ilginçti. Yorumu yapan şahıs, işin aslının haberdeki gibi olmadığını, bunu herkesin bildiğini filan söyleyip, bir takım imalarda bulunuyordu.
Eh, ateş olmayan yerden madem duman çıkmazdı…
İşte bütün hikaye burada başladı. Bu yorum bir anda gerçek olarak kabul edildi ve büyüdükçe büyüdü. Ateşi, sanal alemin sentetik vicdanlı kitlesinin harlamasıyla bir linç operasyonuna dönüşüverdi.
O kadar ki, ertesi gün yayınlanan ulusal gazetelerin bazılarında, bu konu hakkında geniş haber yer aldı. Tabii yine eksik, yanlı ve izaha muhtaç kısımlarıyla.
Radikal’in haber görseli takdire şayan! |
Bunlardan biri Radikal’de yayınlanan ‘Dilan Bebek’e gerçekte ne oldu?’ başlıklı film tadında verilen kurgusal haberdi. Çıplak bir oyuncak bebek resmiyle süslenen haberde, genelde sosyal alemdeki mesnetsiz iddialar sıralanıyor ve haberin sonuna doğru, ‘Bu işin peşine düştük’ cakasıyla otopsi raporu ‘özet olarak’ (en çarpıcı bölümleri cımbızlanarak) yayınlanıyordu. Enteresan olan bizzat otopsi raporunda tecavüz ibaresi filan yoktu.
Bu kadarı yeterli gelmemiş olacak ki, inanılmaz bir şey daha oldu. İşe siyasiler el attı ve neredeyse ‘sıfır bilgi ve belge’ ile bu olay gerçekmiş gibi balıklama daldı bir siyasi partimiz. CHP Milletvekili Umut Oran, Dilan’ın tecavüze uğradığının ‘anlaşıldığını’ söyleyerek bu olayı kapatmak isteyenlerin kimler olduğunu sordu ilgili bakana. (bkz)
Mesleğim ah mesleğim!
Bu nasıl bir cinnet mustatiliydi anlayabilmek mümkün değildi ama hiç kimse de işin aslını merak etmiyor, sormuyor, öğrenme ihtiyacı hissetmiyordu. ‘Dilan’a ne oldu?’ başlığıyla veryansın ediyor, yargıya varıyordu.
En acı kısmı ise Urfa’nın yerel medyasıyla ilgili olanıydı. Şanlıurfa yerel medyasının neredeyse tamamı, hemen yanlarında olan bu olayı araştırıp, haber yapmak yerine ‘Dilan twitteri salladı’ gibisinden derleme haberler yayınlıyordu.
Edessa TV’den dostlarımla yaptığım görüşmede, sayıca az da olsa, gazetecilik mesleğinin namusunu kurtarabilecek insanların varlığı beni sevindirdi. Ve meslektaşım Didem Açar arabaya atlayıp Siverek’e gitti.
İlçe neredeyse kendi kabuğuna çekilmişti. Hiçbir resmi makam muhatap kabul etmiyor, kimse açıklama yapmıyordu. Olayın yaşandığı Gürakar Beldesi ise bambaşkaydı. Öfke ve kızgınlık hakimdi. 3 yaşındaki minicik bir bebeğin ölümüne üzülemiyorlardı bile, zira belde olarak ‘tecavüzcü’ yaftası yemişlerdi.
Bizzat tanıkların şahitliği, Dilan’ın annesinin anlattıkları, Dilan’ı hastaneye götüren kişinin söyledikleri meseleyi netleştiriyordu ama sosyal alem için artık işin heyecanı kaçmış, bir kıymeti kalmamıştı olayın. Dilan etiketi TT’den düşmüştü bile.
Peki Dilan’a ne oldu?
Bizzat Dilan’ın annesi Keziban Hanım anlatıyordu: ‘Ellerimde can verdi’ diyordu ağlayarak.
Dilan ve iki kardeşi o sabah bahçede oynarken, Dilan’ın elinde bir tespih, onunla oynuyor (Buradan da ekmek çıkabilir bizim bir kısım medyaya) ve minik kız dişleriyle tespih tanelerini ısırmaya filan çalışırken ipi kopuyor tespihin. Boncuklar yere saçılırken bir tanesi nefes borusuna kaçıyor çocuğun. Ve kısa süre içinde nefessiz kalıp, çırpınmaya başlıyor. Kardeşlerin anneye haber vermesiyle, bahçeye iniyor telaşlı anne. Minik yavrusu can çekişirken, o çaresiz ne yapacağını şaşırıyor.
Sırtına vuruyor olmuyor.
Kız hem soluksuz kalıyor, hem kıpkızıl olup, sonra morarmaya başlıyor.
(İlginç olan bir ayrıntı: Ben bunları twitterde paylaşırken, bir tane beyaz Türk arkadaşımız şöyle yazdı bana: ‘Batılı ülkelerde birinin boğazına bir şey kaçtığında ona uzman olmayan birinin müdahalesi suçtur!’ Tabii, sen gel bunu Siverek’in bir köyünde yaşanan bu telaş içindeki anneye anlat bakalım!)
Çaresiz anne, her şeyi deniyor ve son çare; parmağını kızının ağzından gırtlağına kadar sokuyor. O kadar panik ki, çocuğun damağına, gırtlağına zarar vermeyi bile umursamıyor. Ancak boncuk soluk borusunda saplanıp kaldığı için hiçbir şey fayda etmiyor.
Kan içinde kalıyor Dilan’ın ağzı ama.
Bir süre sonra, bedeni cansız kalıyor annesinin ellerinde.
Koşup gelen akraba ve komşular hemen 112 Acil Servis’i arıyor. Ambulans geliyor kısa süre sonra. Dilan’ı cansız şekilde (ölüp ölmediği tıbben kesin değil) ambulansa bindirip Siverek’e götürüyorlar. Ambulansa bir de akraba biniyor. Doktor ilk muayeneyi yaparken durumu fark ediyor. Dilan’a su içirmeye çalışmışlar; üstü başı ıslak, boncuğu elle çıkarmaya çalıştıkları için ağız ve çevresi kan içinde. Morluklar ve tahriş var. Doktor bundan tedirgin oluyor ve sesli olarak ‘taciz filan olmasın’ diye söylüyor. Ambulanstaki akraba bunu ‘Tecavüz’ olarak algılıyor.
Hastanede 45 dakika Dilan’ı tekrar hayata döndürmeye uğraşıyorlar ama maalesef muvaffak olamıyorlar. Sonra, 2012/3009 hazırlık numarasıyla bir ön rapor hazırlayıp, cenazeyi Diyarbakır Adli Tıp’a sevk ediyor. Otopsi yapılırsa tüm gerçekler ortaya çıkacak zira…
Rapor şöyle: “Ağzın sol tarafında hafif kan görüldü. Vajinal bölgenin normal görülmediği tespit edildi. Vajinada kan izine rastlanmadı. Ölüm nedenin tespit edilmesi için müteveffa Diyarbakır Adli Tıp Kurumu ’na gönderildi. Müteveffa üzerinde kan, tükürük, salgı gibi DNA örneklerinin tespit edilerek ölüm nedeninin belirlenmesi ve rapor halinde gönderilmesine karar verildi.”
Burada ‘vajinal bölgenin normal görülmediği’nden kastın ne olduğu tavzihe muhtaç. Zira olay sonrası köye dönen akraba, doktorun Dilan’ın tecavüze uğradığını söylediğini ifade ediyor. Aile buna çıldırıyor. Zira gözlerinin önünde ölen yavruları var. Hemen doktoru aramaya koyuluyorlar, gerilimli bir süreç başlıyor ve hastane tedbir amacıyla doktoru ilçe dışına gönderiyor. Bence çok da iyi ediyor…
Bu arada sosyal medyanın en büyük ve zalim yalanlarından biri daha ortaya çıkıyor. Zira Dilan’ın babası yıllardır çalışmak için gurbete giden bir baba. Son 6 aydır da Kırıkkale’de hayvancılıkla uğraşıyor. Üstelik kalp hastası… Akrabalar telefon açıyor ve çağırıyorlar. Kızının öldüğünü telefonda söylemiyorlar. Baba, olaydan iki gün sonra köye geliyor. Yani babanın, tecavüz etmesi, öldürmesi mümkün değil. Bir abaya böylesi bir bühtanı atmanın zalimliğini ise düşünmek bile felaket!
Bir süre sosyal alemdeki densiz ve zalimce hareket ve tepkinin çoğalmasından sonra, devlet de bu işe hız kazandırıyor. Ve nihai adli tıp raporu Çarşamba akşam saatlerinde çıkıyor. Rapordaki ifadeler şöyle: “Dilan B’nin aynı gün yapılan otopsisinden elde edilen bulgulara göre, kişinin ölümünün yabancı cisim aspirasyonuna bağlı mekanik asfiksi sonucu meydana geldiği, çocuğa herhangi bir cinsel istismarda bulunulmadığı ve tecavüz edildiğine dair hiçbir bulguya rastlanmadığı görülmüştür…”
Dilan’ın otopsi raporu. |
Aile, canlarının yandığın ifadesi olarak öfke ve kızgınlıkla bu işin sorumluları hakkında dava açacaklarını söylüyor ama kimi kime, nasıl şikayet edecekler, dertlerini kime anlatacaklar kimse bilmiyor.
Benim bildiğim şu:
İnfaz ve vicdansızlık yönünden sabıkası hayli kabarık olan sosyal medyanın son kurbanıdır Dilan ve ailesi.
Bir yanlış anlamanın nasıl yalana, yalanın furyaya, furyanın infaza döndüğünün çok çarpıcı bir örneği. Ve biz, sözde vicdanı olan insafsız sosyal medya kullanıcılarının nasıl zalimleşebildiğimizin de tartışmasız ispatı.
Bana acı veren şey ise şu oldu. Hayır; vicdanı bir rahatsızlık ve mesleki bir refleks ile peşine düştüğüm gerçeğin ortaya çıkmasından sonra şahsıma yapılan saldırı ve hakaretleri zerre kadar umursamıyorum. Ama hakikat böyleyken, hala hiçbir somut bilgi, belge, tanık olmadan olayı kendi inandıkları gibi kabul edenlerin varlığı ve ısrarcılığı.
Açıkçası ürküttü beni bu durum.
Böyle işte…
Paylaşım için teşekkür ederim. Blogunuzu yakından takip ediyorum ve beğeniyorum. Başarılarınızın devamını dilerim…