Ferdi Tayfur’un meşhur şarkısıdır. Sen de mi Leyla? Tayfur şarkısında sevdiğine serzenişte bulunur ve sitemkar bir şekilde sorar:
“Karaya ak denilir mi?”
Evet son zamanlarda sosyal medyada durumumuzun özeti tam olarak da bu aslında. Maalesef ortak bir akıl geliştiremedik ve gelinen noktada üzülerek söylüyorum ki vicdanımızı yitirmiş bulunmaktayız. Karaya (siyasi bir söylem sanılmasın) ak yani beyaz denilmesi isteniyor. Ya da beyaza kara denilmesi. Kara karaysa ona beyaz diyeceksin diye diretilmesi akıl ve vicdan sahipleri için büyük bir zulümdür. Bu durum vicdan sahiplerini yaralıyor ve zaten mesafeli yaklaştıkları bu ortamlardan uzaklaştırıyor. Diyalog ortamı tamamen kalkmış durumda. Gri renge yer yok. Eğlenceye de yer yok. O da tek tipleştirilmiş durumda. (Sadece belirli tarzda birbirinin aynısı fenomen hesapların durumu da ortada.)
Siyasi konularda ise herkesin elinde nalıncı keseri. Herkes kendi düşüncesinin haklı olduğuna inanıyor inanmakla kalsa bir mesele yok elbette. İnandığını klavyenin de vermiş olduğu bir rahatlıkla karşı tarafa empoze etmeye çalışıyor yetmiyor hakaret ediyor. Sadece ben haklıyım kahrolsun karşımdaki herkes gibi sapkın bir düşünceyle nereye varılabilir? Maalesef gelinen noktada sağ duyuyu yitireli çok oldu. Bu işin uzmanları “herkes bir şekilde sosyal medyada yerini alsın, almalı” derken bunu kastetmemişti. Fakat üzülerek söylüyorum ki geldiğimiz nokta maalesef bu oldu.
Şu anda gelinen nokta bir olay karşısında birisi kişisel olarak kendi düşüncesini belirttiğinde karşıt görüşlü kişiler tarafından linç ediliyor. En büyük taciz bireye yapılan psikolojik baskılardır. Bu psikolojik baskıya maruz kalan bireylerhemen tu kaka ilan ediliyor ve belirli bir müddet sonra sosyal ağları terk etmek zorunda kalıyorlar. Bu mu özgürlük? bu mu sosyal ağların bizlere vaat ettiği dünya hayatı?
Elbette küfür ve hakaret olmadığı müddetçe her türlü eleştiriyi kabullenmeliyiz. Haklı, haksız, yanlış, doğru ayrımı yapmaksızın her görüşe gereken özeni göstermeliyiz. Kişileri engelleyerek, yok sayarak bir yere varamayız. Sosyal ağlarda o kişiyi engelleyerek, görmezden gelerek o fikriyatı silmiş olmuyoruz. Sokakta, otobüste, evde, misafirlikte, iş yerinde o düşünce karşımıza çıkmayacak mı? Zekice yorumlar yapmaktan kaçınıp, üşenip ( iyi niyetli düşünelim) cevap vermeyip kolay işimize geldiği gibi o kişiyi engelleyip kendi dünya görüşümüze yakın arkadaşlara spamlatmak sosyal ağların ruhuna aykırıdır.
Konumuzdan kopmadan tekrar başa dönecek olursak sosyal ağlarda kimse kimseye baskı kurmamalı, düşüncesinden dolayı yerin dibine sokmaya çalışmamalıdır. Karşısındakini söylemlerinden dolayı ezmek, hakaret etmek sosyal ağların bir numaralı amacı haline getirmemelidir. Zaten konuşmaktan, soru sormaktan, sorgulamaktan korkan bir toplumun bu mecralarda da bu tarz faşizan bir tutum içinde olması araştırılması gereken ayrı bir durum. Bu tür baskıcı, faşizan tutum içinde olanların sesinin daha gür çıkması vicdan sahibi bireylerin sosyal medya kullanımında seslerinin cılız kalışı bizleri kara kara düşündürmekte. Unutulmamalıdır ki her alanda olduğu gibi bu alanda da aklı selime ihtiyaç var. Toplumun meydanı klavyesinden çamur akıtan bu faşizan gruplara bırakmayan her görüşten akil bireylere ihtiyacı var. Yoksa daha çok “sen de mi Leyla” deriz.
NOT: Kuruluşuna şahitlik ettiğim ilk göz ağrımız sosyal medya haber’e epey bir müddet ara vermiştim. Ama değerli Ağabeyim Said Ercan bey’in tekrardan teşvikiyle inşallah bundan böyle her gün yazılarımı paylaşacağım. Kalem biraz pas tutmuş sürçü lisan ettiysek affola… Tüm sosyal medya haber okuyucularına selam olsun…