Televizyonun Zekâ Seviyesi
Bu yazıya başlamadan önce kendime bir IQ testi yaptım. Sonuçtan memnunum ama biliyorum ki bu testi birkaç saat televizyon izlemeden önce yapmış olsaydım çok daha iyi sonuçlar alabilirdim.
Eğer siz de doğduğunuz andan itibaren evinde televizyon bulunan nesildenseniz, karakter gelişiminizden, aile ilişkilerine, arkadaş seçimizden giyim tarzınıza hatta eğitim sürecinize kadar görsel medyadan etkilenmişsinizdir. Birçoğunuz zamanın komünizm propagandası olduğu söylenen şimdi kapitalistleşmiş Şirinlerin köyünü merak etmiş, kolunuza Şeker Kız Candy çantası takmış ya da en azından defterinize He-Man etiketi yapıştırmışsınızdır. Ve belki de Noel’in ne olduğunu anlamadan Noel Baba’nın hediyelerine özenmiş ya da hayatınızda ilk kez viski kadehini JR’ın elinde görmüş olabilirsiniz. Evet, bunların hepsi hayatımızda hiç yokken, biz hiç farkına varmadan zamanla yadırganmaz olan kültürel ve ahlaki erozyonlar…
Televizyon izlemek insanın yalnızca görsel ve işitsel duyularını kullanmasına sebep oluyor. Bu da zaman geçtikçe bir nevi hipnoz etkisi yapıyor dimağ üzerinde. Hele ki İnsan uzun süre televizyon izleyince, birçok algısını kullanmadığından kendinden şüphe duymaya başlıyor. Ve azımsanamayacak sayıda insan, bu süreç sonunda mutsuz kalkıyor ekranın başından. Her defasında kendinden bir şeyler kaybetmiş olmanın tatsızlığı kalıyor üzerinde. Eski alışkanlıklarını bırakmayarak radyo’dan ajans dinleyen büyüklere hemen hemen hepimiz tanık olmuşuzdur. Peki, onların bilgi birikimi ve hafızalarına hayran olmayan var mıdır?
Medya kelimesi Medyum kelimesinden türüyor. Medya yöneticileri de tıpkı birer medyum gibi, izleyicinin ne istediğini önceden tahmin ederek hayatlarına yön vermeye çalışıyorlar. Aslında hazırlanan programlar bir çeşit emri vaki. Ne kadar basit formatlar üretilirse, beklenti zamanla daha da düşüyor. Beklentinin düşmesi demek seyircinin daha az seçici olması anlamına geliyor. Önüne geleni izleyen seyirci, reyting oranlarını yükseltiyor, bu da izlenen programların reklam pastasındaki dilimlerini daha fazla kalınlaştırıyor.
Bir de dizi çılgınlığı var tabi. İş saatleri, ev ziyaretleri dizilere göre ayarlanıyor, sevdiği dizinin olduğu gün başka hiçbir program yapılmıyor. Dizinin final sahnesinden sonra bir hafta nasıl sabredebilinecek hesap ediliyor. Dizilerin olduğu günler tüm sosyal medya ağları da onlar ile ilgili konularla doluyor. Kahramanların yerlerin kendini koymak, boş rol oyuncularına taparcasına âşık olmak da cabası. Türkiye’de haftada ortalama 70 bölüm dizi yayınlanıyor. Bu dizilerin bölüm başı maliyetlerinin yaklaşık 300 bin TL olduğu düşünülürse 21.000.000 TL gibi devasa bir bütçe, halka hiçbir şey kazandırmayıp vakit kaybettirerek boş yere savrulup gidiyor.
Eskiden elimize kâğıt kalem alıp beklediğimiz ‘Bir kelime Bir İşlem’ yarışmasını, bugün, hangi kutunun içinden kaç para çıkacak diye bekleyen hangi gence izlettirebilirsiniz? Önüne oturtup mama yedirme aracı olarak kullandığımız çizgi film kanallarını ev işi yaparken çocuğa sus payı olarak kullanmak kaç annenin işine gelmiyor? Kaç kişi ertesi gün entelektüel saygınlığını korumak endişesi dışında, haber kanalları ya da belgesel izlemeye gayret ediyor?
Dünya Yıkılsa halayı horonu kesmeyen, İnsanları yetenekli olduğuna inandırıp onlarla dalga geçen, her sezon yeni bir tecavüz sahnesi ile ekranları kilitleyen, arayıp tarayıp mutlaka bir mağdur bulup ekrana çıkararak onu azarlayan, insanların emekli maaşına göre koca bulmalarına uğraşan programların izleyici kitlesi ne kadar aklını kullanıyor olabilir?
Kumandada ilk sıralarda yer bulan, bol kremalı popüler televizyon kanallarının zekâ seviyesini sıralayacak olursak, hangi kanallar moron ya da idiyottan öteye geçebilir sordunuz mu kendinize?
çok güzel bir konu işlemişsiniz tebrik ederim ..
jonh logie sanırım kemikleriniz sızlıyordur.biz tv ne yapıyoruz? neler izliyoruz?? icadını nasıl rezil ediyoruz, bizi görebiliyormusuunuz:)
emin olun her sabah eğitiminden şüphe ettiğimiz didaktik programcılarla güne merhaba diyoruz. hayırlı işlere vesile olup aile kuruyoruz.tecavüz edilen, çocuğu kaçırılan, kaynı kayan:)bir sürü konuyu işleyip suçluları bir polis edasında titizlikle buluyoruz. bu kadar mı?? değil tabiki. akşam üstü kocasıyla yeterli cinsel ilişkiyi sağlayamadığı için yaygara koparan kadınlara gözyaşı döküyoruz. ee tabi gülmek için vur patlasın çal oynasın diye yapılan programlarda çıkan SANATÇILARI dinliyoruz. bu kişilere sanatçı diyoruz:) pardon bilmek isterim bunlar sanatçıysa vivaldi, mozart kimdi??:)))
tekrar tebrik ederim elif hanım
Bu konu aslında teknolojik araçların nasıl kullanımı ile ilgili bir durum,
yazınızın içinde de bunun kodları gizli, bir kelime bir işlem iyi bir program iken,
var mısın yok musun? kötü bir program ya da human planet belgeseli iyi bir programken ve zekamıza ve entelektüelliğimize katkısı varken, bir dizi kötü bir program ve bizden bir şeyler alıp götürüyor,
burada televizyon ve zeka seviyesi yerine televizyon içeriği ve zeka seviyesi sanırım daha yerinde bir tespit olacaktır.
tek kanallı zamanları hatırlayın her şey nasıl dozundaydı ve haftada bir yayınlanan bir filmi nasıl iple çekerdik, çizgi film saatleri sabah saatlerinde ve akşam yarım saat olurdu ve biz o anları iple çekerdik, nasıl mutlu olurduk evet yazı da da çekiyor he-man olurduk,
zamanla onlarca çizgi film kanalı ve yüzlerce uydu kanalı ile tam anlamıyla tv’ye hapsolduk, artık zamanı başkaları belirlemiyordu, biz film zamanları belirleyecektik ama kendi nefsi kontrolümüzü yapamadık her şeyi abarttık, haftada 2 dizi yeterken 5 dizi izlemeye başladık, filmleri ardı ardına izledik ve tüketim çılgınlığı başladı nefsimiz istedikçe verdik, iradesiz olduk, sonra vicdanen rahatsız olduk ama irademize de güç yetiremedik, dünyamızı bölüşmüştük artık hem gerçek bir insan hem de diziler içinde yaşayan bir sanal varlıktık artık.
teknoloji iyi kullanırsa, tv ciddi anlamda bir nimet, düşünsenize güzel olan bir şeyi milisaniye de dünyanın her yerine milyonlarca insana ulaştırabiliyorsunuz
evet evet kötü ve nefsi şeyleri de öyle.
işte tv’ler insanlığın hizmetine girmedikçe, izleyiciler kaliteli programlara talip olmadıkça bu zeka gerilemesi kaçınılmazdır.
bu yazı da itiraz ettiğim tek şey, tv’nin tek taraflı kirlenmesi,
bence arz’a göre talep de burada göz önüne alınmalı, dindar bir kanal neden dini programlar yapıyor, çünkü izleyiciler onu istiyor,
yani izleyici kaliteli olursa tv’ler de olacaktır.
bu çift taraflı bir etkişileşim demektir.
dünyada günde ortalama 4 saat tv başında geçiren başka bir millet var mıdır bilmiyorum. Tv bizi esir aldıkça biz de tv’leri esir alıyoruz.
Bu arada Elif hanım ilk yazınızdan dolayı tebrik ederim, konu önemli üzerinde ciddi ciddi tartışılmalı.
Elif güzel irdelemişsiniz. Güncel media’nın ortaya koyduğu zeka seviyesi insanları da stimule ve entegre ettiği için kendi öz titreşim frekansına yani kendi harmonisine getirmektedir. Bu seviyede rezone olan yani media ile aynı frekansta olan beyincikler zeka seviyeside ona namzet olmaya mahkum kılacaktır. Bu ise toplumdaki sıradan sohbetlerde kendini hemen göstermektedir. Seviyeli bir sohbet ortamı hemen kendisini dizilerdeki jest mimiklere bırakacak hatta hareket tarzlarımız, giyim ve ahlak değerlerimiz annenevlerimize göre değil belki bize sunulan ahlak değerleriyle malesef yer değişecektir. Çok güzel örneklerle bunu pekiştirmişsiniz.
Bu tabi batının yeni değer yargıları olarak sunduğu lehviyatımıza ve nefsimize hoş gelen devrimle izah edilebilir. Bu durumu ABD başkanlarından birisinin danışmanı (Reagon olabilir) Z. Brzezinski’nin yazdığı “kontrolden çıkmış dünya” (İş Bankası Kültür yayınlarından) kitabında çok güzel anlatılıyor. Tavsiye ederim. Gerek TV ve gerek media’sıyla nasıl dünyayı yeni düzenle köle ettiklerini anlatıyor.
Konunun vehametinden yola çıkarak “peki ne yapılmalı?” diye de sormak lazım . Bireysel olarak ne yapmalı ? Hoca-cemaat ilişkisnde olduğu gibi anne -hatta baba bile artık- psikopata bağlamş ,her gün 2-3 dizi takip ediyor. Çocuğa “dizi izleme,kitap oku “v.s deneblir mi ? Amerikalıların”aptal kutusu”sözüne de inanmyorm .tv alternatif sunar size .aptalsanız ,- Aziz Nesin’i saygıyla anmak lazım bu hususta. Milleti gayet iyi tahlil etmiş zira -aptal programlar izlersiniz. Yine çözüm bireylerde bitiyor. Aşırı kuralcılığı sevmem. ‘dizi izleme’nin de bir sınırı olablmeli .problem dizi izlemekte değil,hayatı dizilere göre şekillendrmede problem. Sinema filmlerini bile 1 yıl sonra tv’den izleyerek takip eden uyuşmuş,tembel bir nesil var. Akşam yemeklerini de dizi eşliğinde yiyen ‘yazık’ insanlar.. Tv yöneticilerni de eleştrmiyorm. “insanlar hakettikleri gibi yönetilirler” bu kadar.. Arz-talep.. Sevgilerimle . Şemail Derya
Elif hn elinize kaleminize sağlık son zamanlarda hiç kimsenin dikkati çekmediği hatta ” çekemediği” bir konuya cesurca ve en açık biçimde değinmeniz tarihe kısa bir not tur aslında birey olarak bizim bununla mücadele etmemiz pek mümkün gözükmüyor belki izlemeyerek protesto edebiliriz ancak sizin gibi usta kalemlerin sıkça bu konuyu gündeme getirmesi tartışmaya açması eminim yeni düzenlemeleri beraberinde getirecektir
Dikkat ederseniz türk kadınları bir iş yaparken televizyon izler(yemek yaparken-yerken, çocuklara hakim olmaya çalışırken)
türk dizileri de zaten bu ihtiyaca göre üretilir. zeka seviyesine hitap etmesi bu sebeptendir. insan aklını bölerek hem kendi işini hem televizyonu izleyebilir, dikkatle odaklanması gerekmez.düşük zeka seviyeli programlar yorulmuş zekasını daha fazla yormuyacak programlar olmalıdır. televizyoncular bunu bilir buna göre hareket ederler.