https://juragankomik.com
Pazartesi , 9 Eylül 2024

Üç Günlük Dünya Edebiyatı: Olduğu Kadar

OKUYAN US Yayınevi yepyeni, heyecan verici bir diziye başlıyor: Üç Günlük Dünya Edebiyatı.

ve bu serinin ilk kitabı; Olduğu Kadar

Kitap Hakkında:
Bu kitap, paraya çok sıkışıldığında babaannenin cebe sıkıştırdığı yüklü miktardaki harçlığın yarattığı duyguyu hatırlatıyor: Sevinç ve daha fazlasına duyulan utanmaz ihtiras… Feyyaz Yiğit daha ilk eserinde edebiyat ustalarının uzun yıllar içinde eriştiği bir mahareti kazanmış görünüyor. Donukluğun içindeki hareketi, saçmalığın içindeki sağduyuyu, sıradanlığın insana umut veren mucizesini ve beklenmeyen şeyleri aslında nasıl da beklediğimizi bize zahmetsizce sergileyiveriyor. (Aziz Kedi)
*Hayatımın tümüne “olduğu kadar” ismini verdim.
Öyle güçlü bir zırh ki “olduğu kadar”. Her zaman ve her şeye, gerekli veya gereksiz söyleyiver gitsin. Kendi kendine durduğun yerde arka arkaya beş bin kere söyle istersen. Tanıdığım ve tanımadığım herkes, biliyorum ki olduğu kadarıyla yetiniyor. Dünya çirkin bir yer olsun istiyorsan, “olduğu kadar” çirkindir. Birisini çok mutlu etmek istersen eğer, “olduğu kadar” mutlu edersin onu. Olduğu kadarı seni rahatsız ediyorsa, ona yine olduğu kadar itiraz edebilirsin.
“Olduğu kadar” dünyadaki bütün sorulara verilebilecek en güçlü cevaptır. Ama yine de hiçbir zaman “TAM” olarak tatmin edemez kimseyi. Özü gereği yine “olduğu kadar” tatmin etmek zorundadır. Tam değilse eksiktir, eksik “olduğu kadar” tamdır.
(kitaptan)
 

Kitap özellikleri:
Kitabın Adı: Olduğu Kadar
Yazar: Feyyaz Yiğit
Dizi: Üç Günlük Dünya Edebiyatı
Tür: Roman

Editör: Aslı Uluşahin Kapak  Tasarım: Ebru Demetgül
 
ISBN: 978-605-4054-85-5
Satış Fiyatı: 18 TL
Sayfa Sayısı: 182

Üç Günlük Dünya Edebiyatı Manifestosu

Buhranlar içinde kıvranan dünyanın yeni açılımlara en çok muhtaç olduğu bir dönemden geçiyoruz. Okur esrik, yazar tekinsiz. Yaşanmışlıklar epriyor, farkındalık hiç olmadığı kadar azalmış durumda…

Şaka şaka. Öyle şeyler olduğu filan yok. Her şey normal. Hâlâ “yaşam eski zamanlarda daha iyiydi”ye inanıyoruz. Dünya her zamanki gibi sakin bir görev bilinciyle dönmeye devam ediyor. Ağaçlar, bulutlar, çöller, maymunlar ve akla gelen her şey bizi hiç umursamadan varlıklarını sürdürüyor. Kendisini -sırf yaşıyor diye- öncekilerden ve sonrakilerden daha özel zanneden biz bir grup insan ise, konjenital basiretsizliğimizden yola çıkarak dünyanın da buhran içinde kıvrandığına inanıyoruz. İçinden geçtiğimiz çağ diğerlerinden daha iyi ya da daha kötü değil. Telaşa mahal yok. Fakat tanıklık ettiğimiz bazı şeylerin kaydını tutmamızın da sakıncası yok.

Savaş görmemiş, devrim yaşamamış, işkence çekmemiş, hiç meydan okumamış ve hiç af dilememiş böyle bir ara nesilden bekleneceği üzere, “Üç Günlük Dünya Edebiyatı” basit bir konfor ihtiyacından doğdu.

*

Hepimiz sokakta oynadık. Çocukluktan çıkarken liberal ekonomiye geçtik, bir anda her şeyimiz oldu. Uzaktan kumandalı oyuncak otomobilleri de ilk kişisel bilgisayarları da biz kullandık. Liseyi okuduk. Telefonda sevgilinin babasıyla konuşmanın ne demek olduğunu yaşayarak geçtik. Tam mezun olurken cep telefonu geldi, mobil iletişimin en sakil günlerini de tattık. Muzır neşriyata bakarak da istimna ettik, üniversitedeyken tanıştığımız internet sayesinde monitöre bakarak da… İlk özel televizyon, canlı yayımlanan ilk savaş, ilk magazin programı, ilk UEFA şampiyonluğu, ilk Eurovision birinciliği hep bize denk geldi. Çok fazla uyarana, parazite ve gürültüye maruz kaldık. Hep “geçiş dönemi”nde sıkıştık, hep “gelişmekte olan ülke” vatandaşı olduk. Tarihi de anlamadık, geleceği de hayal edemedik. Katı olan her şey buharlaştı, tüm beklentilerimizi spekülasyonlar üzerine inşa ettik.

*

Genç değiliz. Yaşlı da değiliz. Tedirgin yaşamaya çok alışkınız. Kötü besleniyoruz, kötü yaşıyoruz, sportmen ruhluyuz ama spor yapmıyoruz. Taşralıyız ama her yer taşra olduğu için göze batmıyoruz. Kendimiz gibi olanları çok kolay ayırt ediyoruz ama kendimiz gibi olanlarla dahi çok zor kaynaşıyoruz. Çok az şeye inanıyoruz. Bize öyle öğrettikleri için başarısızlığı sevmiyoruz. Ama el yordamıyla kendi kendimize keşfettiğimiz üzere, başarıyı da sevmiyoruz. Sinik, alaycı ve huzursuzuz. Kişisel gelişime, spritüalizme, ezoterik galaktik bilgeliğe veya burçlara inanmıyoruz. Ne idüğü belirsiz insanlarız. İdüğümüzü arıyoruz.

Kendimizi ciddiye almadığımız için dünyadaki varlığımızın kaydını bugüne kadar tutmadık. Belki siz yardım edersiniz diyorduk, etmediniz. Bu nedenle biraz kıpırdanmak zorunda kaldık.

*

Bugün “çağdaş Türk edebiyatı” nedir sorusuna net bir yanıt verilemiyorsa, sorumluluğun biraz da bizde olduğunu kabul ediyoruz. Çünkü çağdaş Türk edebiyatı biziz. Merhaba, çok memnun olduk. Biraz daha derli toplu hareket etmeye karar vermiş bulunuyoruz.

Bizi tarif eden şeylerin tümüne “Üç Günlük Dünya Edebiyatı” (akımı) adını verdik.

Biz hayatı gözleyerek değil, yaşayarak yazan yazarlarız. Katı prensiplerimiz ve yüce ülkülerimiz yok. Sık sık taviz veriyoruz ve açıkçası biraz eyvallahımız var. Mala mülke, şöhrete sahip değiliz. Hemen hepimiz başkaları adına işçilik yaptık, yapıyoruz. Ağdasızız, azıcık sinsiyiz, öfkeliyiz, vazgeçme sanatında ustayız, mağlubiyeti iyi biliriz, kırçıl ve absürdüz, önden rutubetliyiz; arkadan az ışık alırız, cereyanda kalmış, hor kullanılmışız, seks küspesi, gönül posasıyız, entelekti seviyoruz ama onu kutsamıyoruz, kutsallarımız var ama onları da kutsamıyoruz, kahrolasıcayız, boyu devrilesicesiyiz, yeraltından korkuyor, yerüstünde ise göze batmıyoruz, âşık olduklarımıza kolay açılıyor ama hemen açıklarda boğuluyoruz, bildiğimiz her sözcüğü her metinde kullanıyoruz, çünkü hiçbir sözcüğün hiçbir dile yabancı olmadığına inanıyoruz.

Bu manyakça yaşama göğüs germek tam otuz beş yıldır bizim işimiz.

*

“Üç Günlük Dünya Ebebiyatı” ile henüz seyircisi gelmemiş bir salonun ışıkları açılmamış sahnesine çıkmayı deniyoruz.

Hakkında Hasan Yener

SM Haber Genel Yayın Yönetmeni SEO - Digital Pazarlama - Sosyal Medya Pazarlama iletisim@sosyalmedyahaber.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir